JOKO SU DEPOSUNDA ÇALIŞAN BİR İŞÇİDİR. SABAH İŞE GİDERKEN
ZENGİN BİRİ JOKO’NUN SIRTINA ATLAR VE ONU İSTEDİĞİ YERE GÖTÜRMESİNİ, BUNA
KARŞILIK İYİ PARA VERECEĞİNİ SÖYLER. JOKO BU TEKLİFİ KABUL ETMEZ. ANCAK İŞ
YERİNE GİTTİĞİNDE İŞ ARKADAŞLARININ DA BAŞKALARINDAN BENZER TEKLİFLER ALDIĞINI
VE KABUL ETTİKLERİNİ ÖĞRENİR. BUNDAN SONRA
JOKO İÇİN İKİ YOL VARDIR; YA
ZENGİN İNSANLARI SIRTINA ALIP TAŞIYACAK YA DA BİR ASİ OLARAK ÇEVRESİNDEKİ HERKES
İLE ÇATIŞACAK.
Başka birini 100 TL için sırtınızda taşır mısınız? 1000 TL?
5.000 TL? Sorum garip mi geldi? Kesinlikle böyle bişey yapmam diyebilirsiniz.
Ancak belki de hiç sevmediğiniz bir işi, hiç sevmediğiniz insanlar veya
kurumlar için, hiç sevmediğiniz bir şekilde yapmak zorundasınız. Hem oldukça
düşük bir ücret karşılığında. İşinizi kaybetmemek için hareketlerinize ve söylemlerinize
de sürekli dikkat etmeniz gerekiyor. Çünkü sizin o beğenmediğinizi işi yine hiç
sevmeden yapacak binlerce insan var kapıların dışında.
Peki ya bu iki iş arasındaki fark nedir? İlkinin onur kırıcı
sayılacak kadar anormal olması mı? Yoksa henüz bu alanda bir arz talep
ilişkisinin oluşmaması mı?
Zenginler ve yoksullar arasındaki gelir uçurumu arttıkça dün
anormal gördüğümüz her şey bugün normalleşiyor. Bu gün anormal olan da yarın
normalleşecek. Elbette biz bu anormal gidişe bir dur demezsek.
Hiçleşmek de bir
uzlaşmadır
Fransız Yazar ve İllüstratör Roland Topor’un bu anormal
durumu hicvetmek için yazdığı “Joko’nun Doğum Günü” adlı oyun, Yolcu Tiyatro
tarafından sahneye taşındı ve Ekim ayından bu yana seyirci karşısına çıkıyor.
Ersin Umut Güler’in yönettiği oyun, etkileyici sahne düzenlemesiyle de
izleyenlerin beğenisini topluyor.
Yazar Roland Topor’un 1969 senesinde yazdığı “Joko’nun Doğum Günü” isimli eser aslında bir
roman. Ancak yazar bu eseri 1989 senesinde bir tiyatro oyununa dönüştürmüş. Yazının
girişinde bahsettiğimiz üzere oyun; insanların neyi, nasıl ve ne şekilde kabul
edeceğini ve özgürlüklerden vazgeçme pahasına yapılan her uzlaşmanın insanları
nasıl hiçleştireceğini grotesk bir biçimde anlatıyor:
Joko su deposunda çalışan bir işçidir. Sabah işe giderken
zengin biri Joko’nun sırtına atlar ve onu istediği yere götürmesini, buna
karşılık iyi para vereceğini söyler. Joko bu teklifi kabul etmez. Ancak iş
yerine gittiğinde iş arkadaşlarının da başkalarından benzer teklifler aldığını
ve kabul ettiklerini öğrenir. Bundan sonra Joko için iki yol vardır; ya zengin insanları sırtına alıp taşıyacak ya
da bir asi olarak çevresindeki herkes ile çatışacak.
Toplumlar, Bireyler
ve Çobanlar
Toplumsal tutum oyunda önemli bir kırılma noktası. Toplum
neyi kabul ediyorsa doğru “o”dur çünkü. Bu sırtta adam taşımak da olabilir; bir
kadının tecavüzcüsü ile evlenmesi de…
Peki ama bir toplum kendi aleyhine olan şeyleri nasıl kabul
edebilir? Nasıl doğru bulabilir? Göz göre göre nasıl özgürlüğünü teslim
edebilir?
Belki de özgürlüğüne sahip çıkamayan insan kitleleri için
toplum denebilir mi diye sorsak daha doğru olacak. Çünkü ideal bir toplum; düşünen,
sorgulayan ve düşündüklerini ifade eden bireylerden meydana gelir. Birey kendi
başına güçtür ve kendine bir yol çizebilir. Ama düşünmeyen, sorgulamayan insan
kitleleri için yol gösterecek çobanlar lazım olur her zaman.
Zenginim, o halde
yaparım!
Oyundaki temel çatışma ise zengin yoksul ikilemi üzerine
kurulmuş. Zengin iseniz her istediğinizi yapma hakkına sahipsiniz. Başkalarının
sırtına binebilir, onlara tecavüz edebilir, evlerine davetsiz girip, yediği içtiği
her şeye ortak olabilir, eşyalarını çalabilirsiniz; tabii ki parasıyla. Hatta
para vermeseniz de olur. Zengin olmanız yeterli. Çünkü zengin olmak paha
biçilemez.
Eğer zengin
değilseniz sizin de başkalarına hizmet etme özgürlüğünüz var. Yapacağınız hizmete göre alacağınız para da
işin cabası. Tabii bu arz talep ilişkisinin temel belirleyicisi para olduğu
için para ne kadar çoksa o kadar iyi hizmet vermeli, talep edenlerin her türlü
arzusunu yerine getirmelisiniz. Hizmetinizin yetersiz kaldığı noktada
kendinizi, ailenizi ve bütün hayatınızı arz etmelisiniz. Çünkü para kazanmak
bunu gerektirir.
360 Derece Oyunculuk
Toplumsal kabullenme ve sınıf çatışması gibi iki temel
sorunu tüm çıplaklığı ile anlatan oyunun sahnelemesi de metne uygun grotesk bir
oyunculuk gerektiriyor ve Yolcu Tiyatro bunu layığıyla başarmış.
Sahnedeki oyuncular adeta lastik gibi; küçülüp büyüyor,
eğilip bükülüyor, esniyor ve her türlü kalıba giriyorlar. Çizgi film netliği
ile düşünülmüş hareketler, otomat yapılan işler, tekrarlar, karikatüre dönüştürülen tipler; bu
tiplerin kendi içindeki tutarlılığı ve aralarında oluşturulan tezat durum, hem
grotesk hem de seyircinin beğenisini kazanacak şekilde zorlamasız. Özellikle 4 oyuncunun birbirlerine yapışarak
oluşturdukları sahne trafiği çok iyi düzenlenmiş.
Now Play! Again Play!
Game Over
Oyunun ana dekorunu oluşturan mapping ekran, kostüm ve
yardımcı dekorlar da çok iyi düşünülmüş. Oyuna farklı bir gözle daha bakmanızı
sağlıyor. Sanki bir bilgisayar oyununun içindesiniz ve Süper Mario’nun
maceralarını izliyormuş gibi hissediyorsunuz. Bir atari oyunu etkisi yaratacak
şekilde düzenlenmiş animasyon çizimler sizi grotesk bir uzamın içine sokuyor.
Kimi zaman su deposunda, kimi zaman Joko’nun evinde, kimi zaman opera
binasından uzaklaşırken görüyorsunuz kendinizi. Kostümler de oyun kişilerinin
mizaçlarını ve toplumsal konumlarını açığa çıkaracak şekilde özenle seçilmiş ve
iyi birer tamamlayıcı unsur olarak kullanılmış.
Sezon boyunca İstanbul’un çeşitli sahnelerinde seyirci
karşısına çıkan topluluğu Ocak ve Şubat ayı içerisinde;
12 Ocak Perşembe Saat: 20:30 Ortaköy Afife Jale Sahnesi
21 Ocak Cumartesi Saat: 20:30 Sahne Pulcherie
28 Ocak Cumartesi Saat: 20:30 Sahne Pulcherie
2 Şubat Perşembe Saat: 20:30 Kadıköy Barış Manço Kültür
Merkezi
4 Şubat Cumartesi Saat:20:30 KOZZY Kültür Merkezi
8 Şubat Çarşamba Saat: 20:00 Maltepe Türkan Saylan Kültür
Merkezi
11 Şubat Cumartesi Saat: 20:30 Ortaköy Afife Jale Sahnesi
17 Şubat Cuma Saat:
20:30 Sahne Pulcherie
18 Şubat Cumartesi Saat: 20:30 Ortaköy Afife Jale Sahnesi
23 Şubat Perşembe Saat: 20:30 Ortaköy Afife Jale Sahnesi’nde
izleyebilirsiniz.
Yazan: Roland
TOPOR
Çevirmen: Mine KIRIKKANAT
Yönetmen: Ersin Umut GÜLER
Oynayanlar: Tolga İSKİT , Ayşe TUNABOYLU, Cenk Dost VERDİ,
Efe ÜNAL, Merve DAĞLI, Yasemin ERTORUN, Burak ÜZEN, Sercan DEDE
Hareket Tasarımı:
Selçuk GÖLDERE
Yapım – Müzik – Afiş ve Animasyon Tasarım: Tufan DAĞTEKİN
Kostüm Tasarım:
Makbule MERCAN
Işık Tasarım:
Alev TOPAL
Sahne İllüstrasyonları:
Can BADUR
Yönetmen
Yardımcıları: Cenk Dost VERDİ,
Yasemin ERTORUN, Eray Abdullah PEKCAN
Asistanlar: Yaşam
GÜLSEVEN, Göksu TÜRKDÖNMEZ, Seyhan GÜLBAHAR
Oyun Fotoğrafları:
Orhan Cem ÇETİN, Saygın SERDAROĞLU
Afiş İllüstrasyonu:
Roland TOPOR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder