TİTANİK ORKESTRASI


Dün gece 1. İstanbul Tiyatro Okulları Buluşması kapsamında, “Titanik Orkestrası” adlı eser festivalin ilk etkinliği olarak Oyun Atölyesinde sergilendi. Türkiye’de “Okullu” Tiyatro ekolünü oluşturan Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuarı tarafından hazırlanan oyunun yönetmeni; Evren Bingöl. Oyuncular; Batuhan Yalçın, Deniz Yılmaz, Cevahir Caşgir, Başak Akbay, Salih Bayraktar, Sercan Yener, Doğukan Özman Oyunu izleme fırsatı bulamayanlar için öncelikle oyun konusunu kısaca anlatayım:
“Köhne” bir tren garı; paçavralar, eskimiş bavullar, etrafa saçılmış içki şişeleri ve bu çöplük içinde yaşayan dört evsiz serseri. Hamile Lyubka, eski gar şefi Luko, konservatuar mezunu olduğunu iddia eden yalınayak Meto ve Milli Parkta bakıcısı olduğu ayının ölümüne neden olduğu için durmadan sızlanan Doko. Tek amaçları geçen trenlerden birinin bulundukları garda durması ve onları oradan alıp başka, bambaşka bir diyara götürmesi. Sonuç ise; bu köhne gara trenden, sandığıyla beraber atılan alkolik bir illüzyonist: “Harry Houdini”
Fakat illüzyon dersleri ve ruhçu felsefesi ile bu alkolik ilizyonist, gardaki garibanların yaşamını etkiliyor, onları bir şekilde trene bindiriyor ve istedikleri yolculuğa çıkarıyor
Fakat oyun kişileri beklemek ve umut etmekten başka bir gaye edinmedikleri için ne istediklerini bilmiyor, hayatlarındaki son bir treni yakalasalar da nereye gideceklerini, ne yapacaklarını seçemiyorlar, trenden kaçıp kurtulmak, yeniden umutlarına sarılmak istiyorlar. Fakat Alkolik Harry başta kendisi olmak üzere diğerlerinin de birer hayal (hiç) olduğunu ve zaten yaşamadıkları için geri dönemeyeceklerini iddia ediyor ve aralarındaki bir kişinin gerçek olduğunu öngörerek sahnedeki bir sandığın içine giriyor ve sandığın içinde kayboluyor. Sırasıyla Luko, Meto ve Lyubka’da bir hiç mi yoksa gerçek mi olduklarını anlamak için sandığın içine giriyorlar ve onlarda kayboluyorlar. Sona kalan Doka ise arkadaşlarının yanına gitmek istese de onlar gibi kaybolamıyor ve tek başına kalıyor, ne yapacağını bilemez halde gerçek bir yalnızlığa mahkum oluyor.
Bulgar Yazar Hristo Boyçev oyunu bence tam bir ironi üzerine kurmuş; garda bir gün olsun duracağı düşünülen trenler beklentileri, Doko’nun bulduğu tren bileti umutları, durmak bilmez trenlerin garda bıraktığı Harry Houduni yaratılan sahte kahramanları, Alkolik Harry sayesinde bindikleri tren ele geçen fırsatları, bindikleri trende bir makinistin bulunmaması amaçsız hayatların bir yere varamayacağını anlatıyor.
Oyun sahneleme açısından ise metni yorumlamaktan çok uygulama yönünde gerçekleşmiş. Oyun çok çeşitli şekillerde yorumlanabilir, farklı fikirler öne çıkartılabilirdi, Yönetmenin oyunda Özel olarak bir fikri öne çıkarttığı düşüncesine varamadım. Halbuki bu oyunun çok kapsamlı bir dramaturjik çalışması yapılabilir olağanüstü bir şekilde oyun zenginleştirilebilirdi. Gerçi yönetmenin gerek tecrübesizliğinden gerekse bir okul oyunu olması açısından asıl çalışmanın oyunculuklar üzerine yoğunlaştığı kanaatine vardım. Ama gönül ister ki okul oyunlarında da reji yönünden dikkati çeken oyunlar izleyebilelim. Oyunculuk anlamında ise çalışmanın başarılı olduğunu söyleyemiyorum. Çünkü çocuk tiyatrolarında yaygın olarak kullanılan abartılı oyunculuk ve zorlama güldürü öğeleri bu oyunda sıkça kullanılmıştı. Bununla beraber öğrencilerin üzerine yapışan Klasik Devlet Tiyatrosu ekolünün seyirci ile bütünleşemediği ve beklentilerin üzerine çıkamadığı düşüncesindeyim. Bence konservatuar mezunu genç kuşak oyuncular belli ekolleri aşmalı yeni arayışlar içinde bulunmalı ve özgün karakterler yaratmalı. Bu açıdan İstanbul Devlet Konservatuvarı’nın çıkarttığı “Küheylan” adlı oyunda izlediğim Hüseyin Sevimli’yi çok başarılı bulduğumu söyleyebilirim. Fakat bu oyunda özgün oyunculuğuyla öne çıkan birini ne yazık ki göremedim…
Ayrıca seyirci açısından bir oyunun en önemli sahneleri giriş ve final bölümleridir. Fakat bu oyunda her en kadar giriş bölümü sahneye yansıtılan film gösterisi ve oyun müziği ile dikkati çekse de gerek birinci perde gerek oyun finali seyirci üzerinde iyi bir etki bırakamadı ve oldukça sönüktü. Kaldı ki oyun içindeki iniş ve çıkışlarda bence dikkati canlı tutmak açısından pek başarılı değildi.
Sonuç olarak; oyun metin açısından ne kadar zengin olsa da sahneleme ve oyunculuk açısından vasatın üzerine çıkan bir oyun değildi.

Öney OLCAYTU

Hiç yorum yok: