Bread & Puppet Theater ve Demon'lar

Bread & Puppet Theater ve Demon'lar 

17. İstanbul Bienali açılış etkinlikleri kapsamında, Amerikalı gösteri grubu Bread & Puppet Theater öncülüğünde hazırlanan “Demons of Society” başlıklı performans 14, 15, 16 ve 17 Eylül 2022 tarihlerinde İstanbul'daki farklı mekanlarda izleyicilerle buluştu. 

1962 yılında Peter Schumann ve arkadaşlarının “yüksek sanat” çalışmalarına karşı “ucuz sanat” olarak nitelendirdikleri, kolay ulaşılabilir ve atık malzemelerle (karton, plastik, teneke, kumaş vb) hazırlanmış kuklaların gösterilerini esas alan Bread & Puppet Theater, kendine özgü devrimci bir geleneği de yaşatmaya devam ediyor.

Topluluğun kurucusu Peter Schumann “The Radicality of Puppet Theatre” başlıklı makalesinde kuklanın temsil ettiği suretleri anarşik, eğitilemez, zaptedilemez, huzur bozan, yıkıcı ve devrimci olarak niteler. Bu suretlerin doğaları gereği hükümetleri ve medeniyetleri temsil etmediğini söyler. Ona göre kuklalar kendi içinde sırlar barındırırlar ve toplumdaki statülerin yerle bir edilmesini sağlarlar. Esas olarak kuklalar toplumun kurumlarını değil “demon”larını temsil ederler. Peter Schumann, kukla tiyatrosuyla ilgilenenlerin tiyatro kroniklerinden ziyade polis kayıtlarına bakması gerektiğini belirterek bu türe karşı oluşmuş önyargılara da dikkat çeker.

Halk güldürülerinin vazgeçilmezi olan Karagöz, Punch, Pulcinella, Guignol, Kaspar, Petruşka vb. kuklalar da aslında hem bu tekinsizliğin hem de halkların suretidir. Bu yüzden kolay ulaşılabilir şekilde her yerde her şekilde var olabilirler. Meydanlarda, bahçelerde, parklarda; yaş, cinsiyet, gelir ayırmadan herkese oynanabilir. Bir anlamda, her yer bir sahne herkes hem bir oyuncu hem bir seyircidir.

Bread & Puppet Theater bu açıdan tekinsizliğin tiyatrosudur. Fakat burada bahsi geçen belirsiz ve ilkesiz bir tekinsizlik değildir. Pek çok farklı kültürel arketipten beslenen tiyatro ekolü kendine özgü bir gelenek oluşturmuş; oluşturduğu gelenek ve ilkelere sıkı sıkı bağlanmıştır:

Biz bazen kukla oyunlarımızla beraber size bir dilim ekmek ikram ederiz çünkü bizim ekmeğimiz ve tiyatromuz ayrılmaz bir bütündür. Çok uzun süreler boyunca tiyatro sanatları mideden ayrı düştü tiyatro sadece eğlenmek içindi. Eğlence bir tür nefisti. Karnı doyuran ekmekti. Ekmek pişirmenin, yemenin ve ikram etmenin eski adetleri unutulmuştu. Ekmek lapalaştı sonra da küflenmeye başladı. Biz sizden kukla oyunumuzu izlemeye geldiğinizde ayakkabılarınızı çıkartmanızı isteriz veya sizi kemanımızın sesiyle selamlarız. Ekmeğin de size yemenin kutsallığını hatırlatmasını isteriz. Şunu anlamanızı isteriz ki tiyatro henüz kesinliği olan bir biçim değildir. Parasını ödeyip satın alabileceğiniz bir ürün değildir. Tiyatro farklıdır. Ekmek gibi bir gerekliliktir.” (Peter Schumann, Bread and Puppets

Ancak bienalin düzenleyicisi İstanbul Kültür Sanat Vakfı tarafından hazırlanan bültende vurgunun esas olarak gösteriş, heybet ve görsel zenginliğe yapılmış olması topluluğun asıl amacı ve felsefesinin üstünü örterek gösteri öncesi yapılan hazırlık aşamalarının da konudan bağımsız atölye çalışmaları şeklinde yorumlanmasına yol açıyor. Oysa ortaya çıkan kurgu, performans ve kukla eserlerin kollektif bir ekip çalışması ile üç hafta içinde hazırlanmış olması ortaya çıkan gösteriyi çok daha anlamlı kılıyor.

 Yine bültende “yerel katılımcı” olarak adı geçen performans sanatçılarının kim olduğuna ilişkin bilgi verilmiyor. Gösteriyi Bread&Puppet Theater adına üstlenen John Bell, Clare Dolan ve Adam Cook dışındaki bütün katılımcıların ülkemizden olması; pek çok farklı şehir, farklı meslek ve yaş gruplarına rağmen sadece ortaya çıkacak gösteri için biraraya gelmeleri, kısıtlı sürede çıkarttıkları büyük bir işin de göz ardı edilmesine sebep oluyor.

Ayrıca “Demons of Society” isimli gösterinin dilimize “Toplumun Kötülükleri” başlığı ile çevrilmesi kafa karışılığına yol açıyor. Çünkü demon sözcüğünün kötülükten ziyade Karagöz gibi tetikleyici, hınzır ve aykırı olanı temsil ettiğini söylemek mümkün. Zaten Peter Schumann'ın performans öncesi yazdığı mektup topluluğun konuyla ilgili düşüncesini açıkça ortaya koyuyor:

Demon'lar bireye ve topluma ilham veren ya da onları sekteye uğratan, görmezden gelen ya da bolluk ve bereketle kuşatan, kırıp geçiren ya da yeniden yaşama döndüren, güçlerdir.” 

Olağan hayatlarını sürdüren insanlar ve demonların çatışması üzerine kurulu oyun; kukla ve beden performansı sergileyen iki ekibin ardı ardına gelen karşılaşmaları ve amansız mücadeleleriyle başlıyor ve “Demon”ların olağan hayatları parçalaması ile insanları olağanüstü eylemlere zorluyor. Ancak bu bir olmak ve bütün olmak kadar birey olma cesaretini de gerektiriyor. Bazen düşünmeye ve konuşmaya; bazen kapıları çalmaya, bazen ise o kapıları yıkmaya. Bazen bırakmaya ve vazgeçmeye; bazen vazgeçmemeye ve özgürleşebilmek için bir kuş gibi uçmaya... Ve bütün ekip üyelerinin giydiği beyaz kıyafetler hem eşitliği, kardeşliği; hem barışı hem de yeniden başlamaya cesaret eden insanların geleceğe meydan okumasını anlatıyor bize. 

Kukla ve beden performanslarının yanı sıra şarkılar, danslar, müzik, tahta bacaklı açılış korteji ve gösteri sonunda dağıtılan ekşi mayalı çavdar ekmeği ise gösteriyi bahar şenliklerinde sergilenen seyirlik bir oyuna çeviriyor: Dionysos, Paskalya, Nevruz ve Hıdırellez günlerinde olduğu gibi yeniden dirilişi, yaşama sevincini, ekmeğin ve eğlencenin kardeşçe pay edildiği evrensel bir ritüeli anıştırıyor seyredenlere.

Ancak bu gösteri sonrasında gelen Karagözlü oyunun ise tam bir hayal kırıklığı olduğunu söyleyebiliriz. Karagöz oyunu denecek özelliklere sahip olmadığı için Karagözlü kukla şovu demenin daha doğru olacağı bu gösteri, izleyicilere ses ve nidalar üzerine kurulu bayağı bir eğlenceden fazlasını sunamadı ne yazık ki. Gösteri takvimi boyunca Bread & Puppet Theater'ı izlemek için gelen kalabalık seyirci arasında belki de ilk kez bir Karagöz oyunu izlemiş olanlar Hacivat’ı hiç tanımadılar çünkü oyunda Hacivat yoktu. Karagöz'ün temel unsurları olan semai, perde gazeli ve Hacivat ile Karagöz söyleşisi oyunda bulunmuyordu. Karagöz de bildiğimiz muzip ve şakacı biri olarak değil, oyunda yer verilmeyen Hacivat gibi çocuklara neyin nasıl yapılacağını anlatan bir öğretici olarak perdeden ayrıldı. Ayrıca bu oyunun Cengiz Özek'in uzun yıllardır sergilediği Çöp Canavarı’ndan kısa bir bölüm olması ve Bread & Puppet Theater performansının alt metni ile ilişkilendirilebilecek bir unsur ya da irticalen de olsa bir gönderme içermemesi de başka bir sorun teşkil ediyordu. Her anlamda kötü bir seçim olan bu gösterinin Bread & Puppet Theater ile aynı programda yer alması ise Bienal sorumlularının etkinlikleri hangi içerik ve öncelikler doğrultusunda biraraya getirdiği konusunda bizi ister istemez düşünmeye sevk etti. 

Sonuç olarak; 60 yıla yakın zamandır çeşitli performans geleneklerinden beslenerek kendine özgü bir gelenek inşa eden Bread & Puppet Theater'ın bu geleneğe bağlı olarak gelişen düşünme ve uygulama biçimlerini devam ettirmekteki ısrarını görmek; tekrar tekrar ısıtılıp önümüze konulan ve Türk Tiyatrosu'nun demon'ı Karagöz'ün kendine özgü geleneklerinden dolayı çağın dışında kaldığını, modernleştirilmesi gerektiğini, aksi takdirde öleceğini savunan içi boş tartışmalara da umarım bir son getirmemizi sağlayacak.

 


Bread & Puppet Theater Istanbul ekibi

Çok çeşitli uzmanlık ve ilgi alanları bulunan (Karagöz-kukla sanatçısı, tasarımcı, yazar, oyuncu, avukat, akademisyen, mimar, çizer, drama lideri, öğretmen, müsizyen vb.), başta Istanbul olmak üzere Türkiye’nin farklı şehirlerinden gelerek, Bread and Puppet Theater Istanbul performanslarının hazırlık ve temsil sürecine katılan isimler şunlardır:

Akın Aydın, Aylin Rodoplu, Ayşe Turan, Ayşegül Çelebi, Barış Kaan Çapan, Bengü Şener, Beyhan Tunçyürek Erdem, Birsen Atakan, Burak Çiçek, Burçak Salungan Dinç, Buse Atar, Buse Kılınç, Cansu Akdeniz, Cemre Bulak, Ceyda Selvi, Ebru Nazlı, Efe Arslan, Elanur Yıldız, Emel Sancaklı, Eren Ege Uyanık, Evren Gülseven, Eylül Güngör, Ezgi Artuç, Ferhat Kaya, Gonca Katman, Gonca Yalçın, Gökçe Deniz Balkan, Gül Şener, İffet Kendirli, İlda Ersezer, İnci Oğuz, Julie Gallasse, Kardelen Kendir, Melisa Doğan, Meriç Taner Kadıoğlu, Nazlı Ümit, Ömer Temtek, Öykü Gür, Öykü Telci, Özge Toparlak, Peral Filiz, Pınar Gerçek, Sedef Dündar, Sedef Kermen, Selen Güngör, Selenay Fidan, Selin Asya Yaşar, Sıla Gökkaya, Sibel Havutlu, Sudenaz Tüzünal, Şevvalnur Dildar, Şeyma Ulusoy, Şirin Keskin İndere, Şükran Çakmak, Tuana Adaver, Tuğba Acar, Yağmur Doğan Yağmur Sağlam, Zeynep Akpınar, Zeynep Karagöz, Zeynep Tezyürürler. 

Hiç yorum yok: