Ben Ruhi Bey Nasılım?

Ben Ruhi Bey Nasılım?

“Ölüler ki bir gün gömülür
İçimizdeki ölüler, dışımızdaki ölüler
İnsan yaşıyorken özgürdür
İnsan
yaşıyorken
özgürdür.”

Bu dizeler Edip Cansever’in “Ben Ruhi Bey Nasılım?” adlı eserinden. Şairin en çok üzerinde durduğu ve mutlaka oyunlaştırılmasını istediği bu eser İstanbul Devlet Tiyatroları tarafından oyunlaştırıldı ve oyun bu yıl 5. sezonuna girdi. Benim ise oyunu ilk kez geçen hafta seyretme fırsatım oldu.
Oyuna geçmeden önce söze isterseniz Edip Cansever’i tanıtarak başlayalım;
1944 yılında yayımladığı “Düşünce” adlı şiiriyle adını duyuran şair, İlk şiirlerinde garip akımın etkisinde yaşama sevincini, umutsuzluğu genç adamın anlık başıboş yaşantılarını yalın bir biçimde dile getirmiş. Fakat 1955 yılından sonra şiirinde yalınlıktan uzaklaşarak garip akımın tam tersi bir anlayışta imgeye duygudan çok zekaya önem veren ve şaşırtıcı biçimler arayan ikinci yeni ozanlarına katılmış. Bu dönemin ilk önemli ürünü olan Yerçekimli Karanfil’de konuyu okuyucuya yabancılaştıran kapalı bir anlatıma yönelmiş. Hatta bu yüzden ölümünden sonra Usta şair Cemal Süreya:

“Yeşil ipek gömleğinin yakası Büyük zamana düşer. Her şeyin fazlası zararlıdır ya, Fazla şiirden öldü Edip Cansever.”

Dizeleriyle şaire göndermede bulunmuş.

Fakat şair öyle ya da böyle eserleriyle her zaman için edebiyat dünyasını etkilemeyi başarmış.

Şiir meraklılarının büyük ilgisini toplayan Ben Ruhi Bey Nasılım şiiri de şairin başyapıtı olarak değerlendirilmekte. Yazar Selim İleri şiir için:
“Ben Ruhi Bey Nasılım' şiir dışı her şeyden arınmış bir yapıt. Bu yuzdenromanı cagrıştıran atmosferini ozetlemeye kalkışmak yersiz... Yalnızşunu demek istiyorum: Yapıtta bir roman dunyası sistemli bir şekildebutunleniyor. Hicbir imge, hicbir tanımlama, hicbir ses boşlukta kalmıyor.Cansever bu şiirden once yuzlerce sayfalık bir roman yazmış diyecegimneredeyse, Joyce'u, Faulkner'i anımsatan bir roman. Sonra bu romanısuzmuş, elemiş, okuru en kısa yoldan etkileyecek dizelere dönüştürmüş.”
Yorumunu yapıyor.

Gerçektende Şiir bir çok bakımdan romanı andırıyor; Ruhi Beyin geçmişinde kalan bir travmayla yüzleşmesi, başından geçen olayları yavaş yavaş açarak çözümlemesi bir roman titizliğiyle veriliyor. Bununla beraber Çiçek sergicisi, garson, otel katibi, patron vb kişilerin Ruhi Bey’i anlatımları bir roman kahramanını anımsatıyor:

”Günün herhangi bir saatinde çıkar gelir
Nasılsınız Ruhi Bey, derim
O her zamanki gibi: iyiyim, iyiyim!
Şu köşedeki masa onundur
Başkası oturmuyorsa gider oturur
Şaraptan başka bir şey içmez
Bazen şarapla birayı karıştırır
Doğrusu sarhoşken hiç görmedim
Tersine çok incedir, derim ki biraz da soyludur
Nedense bulutlanır gözleri arada
O zaman kimseyi görmez
Uzaklara bakar yalnızca
Benimle konuşurken,
gazetesini okurken
Ruhi Bey uzaklara bakar
Sanırsınız ki işte çok uzaklarda bir Ruhi Bey daha var
Bana öyle gelir ki durmadan geri çağırır onu
Ama durmadan
Ve alır karşısına - neden bilinmez -
Suçlu bir çocuktur da sanki o, gizli gizli azarlar.

Parası varsa verir
Yoksa hiç bir şey söylemeden çekip gider
Sonra bir cep saati vardır, arada çıkarıp bakar
Ama bilirim saatle filan işi yoktur
Zaten zamanla işi yoktur ki Ruhi Beyin
Hep aynı elbiseyi giyer
Yazın ceketini çıkarır
Kravatı ip gibidir, incedir
Ayaklarına hiç bakmadım
O kadar ilginçtir ki yüzü, ayakları bilmem var mıdır.”

Şiir, dil ifade ve imge zenginliği açısından da fazlasıyla sinematografik. Tiyatroya, sinemaya rahatlıkla uyarlanabilir nitelikte:

“.....
Bin dokuzyüz on iki miydi, bin dokuz yüz elli iki miydi
Güneşli bir öğle miydi, çiçekler gölgesiz miydi
Ellerim kirli miydi
Neydi
Çiçeklere su mu serpiyordum, bir karanfil çok mu uzaklardan gelmişti
Bilmem ki
Benim bütün yaşamımda hep karanfiller olmuştur
Her zaman hatırlarım
Sanki bir karanfilden sürekli doğmuşumdur
Bin dokuz yüz on iki doğumlu bir karanfili
Karım göğsüme takmıştı. Şimdi ben çok yaşlıyım
Şimdi ben nedense çok yaşlıyım
Herkesi ayrı ayrı tanımam
Ruhi Bey'i İçerenköy'den tanırım
İçerenköy'ü iyi bilirim de ondan
Kaç yıl önceydi, şimdi unuttum
Babasını da tanırım
Kaç yıl önceydi, bilemem
Üryani eriği gibi gözleri vardı
..... "

Şiir bu özellikleri ile Edip Cansever’in ikinci dönem yazdığı şiirler arasında en özgün en kolay okunan ve sevilen şiiri. Fakat şiirin oyunlaştırılmasına gelince aynı şeyleri söylemek çok zor.

Çünkü yönetmen “Ne şiiri bozayım ne de tiyatrosuz yapayım” derken iki arada bir derede kalmış ve şiiri oyunlaştıramadığı gibi oyunu da şiirin akışına uyduramamış. Böylesi renkli bir şiirin oyunla kaynaşamamış olması da gerçekten üzücü. Oyun başrol oyuncusu Uğur Polat’ın süratli ve bir o kadar inişli çıkışlı yorumuyla adete tek kişilik bir sahne performansına dönüşmüş. oyunda şiirden çok Uğur Polat öne çıkmış. Diğer oyuncular ise uvertür şarkıcılar gibi gibi araya serpiştirilmiş. Bununla beraber oyun boyunca tek mekan kullanılması ve oyuncuların sahnedeki durağan düzeni de şiirin dinamik yapısıyla örtüşmemiş. İzleyenler için şiirle bağdaşmayan donuk bir görüntü oluşturmuş. Ayrıca oyunun son bölümüne yerleştirilen kasvet dolu sahne ile şairin düşüncesi de ters yüz edilmiş:

”Ölüler ki bir gün gömülür
İçimizdeki ölüler, dışımızdaki ölüler
İnsan yaşıyorken özgürdür
İnsan
yaşıyorken
özgürdür.”

Dizeleriyle özgürlüğün, umudun ve yaşamanın ayırdına varan bir Ruhi Bey göreceğimizi sanıyoruz fakat bu bölümde ışık en aza indiriliyor, sahne arkasına kurulmuş dev aynanın arkasından Ruhi Bey silüetini andıran çeşitli karartılar koro şeklinde konuşuyorlar, Ruhi Bey’in konuşmaları koronun baskın efektleri ve karanlık sahne düzenlemesi ile adeta ironiye dönüşüyor. Ruhi Bey şiirde değil ama oyunda mağlup ediliyor. Bu bakımdan oyun istenileni vermiyor. Şairin yalnızlığa, karamsarlığa, gündelik hayatlar içerisindeki kayboluşlara meydan okurcasına yazdığı bu şiiri bir karabasana çevirmek bence gerek şiiri gerek şairi gerek Ruhi Bey gibi geçmiş problemlere takılarak kendilerini yaşamaktan soyutlayan milyonlarca insanı ıskalamak oluyor sadece. Hayatı, kavgayı, umudu, ıskalamak.. Yaşamayı ıskalamak… Değişimi ıskalamak gibi… Eğer Edip Cansever’i okumamış ve bu eseri tanımamış olanlar varsa bu şiiri mutlaka bulup okusunlar sonrada oyunu izlesinler mutlaka bir fark bulacaklar insanı anlamak ve anlamamak gibi…

Öney OLCAYTU

Hiç yorum yok: