TROYA GEÇİLMEZ

Nisan ayı içerisinde Muammer Karaca Tiyatrosu’nda, 16 ve 26’sı günleri Savaş Aykılıç’ın yazıp yönettiği “Troya geçilmez” adlı oyun sahneleniyor.

Üsküdar Karagöz Tiyatrosu ve Tiyatro Kübele’nin ortak yapımı olan çalışma, Troya savaşını anlatıyor, oyunun konusu kısaca şöyle;
Tanrıların dağı Olimpos’ta bir güzellik yarışması yapılır. Yarışmaya, Zeus’un eşi Hera, Zeus’un kızı savaş tanrıçası Athena ve yine Zeus’un kızı aşk tanrıçası Afrodit katılır. Baş tanrı Zeus seçim yapmakta zorlanır, seçimi Troya prensi Paris’in yapmasına karar verir. Adaylar sırasıyla Paris’e elma sunar ve bir vaatte bulunurlar. Paris sadece kendisine aşkı vaat eden Afrodit’i seçer. Hera ve Athena Paris’i, ülkesine felaket getirerek cezalandıracağını söyler. Afrodit ise vaat ettiği aşkın Miken ülkesindeki Helena’da olduğunu söyler. Hera ve Athena Paris’ten intikam almak için Miken İmparatoru Agememnon’un düşlerine girerek Troya’ya savaş açmasını isterler, Agememnon Paris’in Helena’yı kaçırmak için geleceğini düşünerek büyücü bir kadını Helena kılığına sokar ve savaş hazırlıklarına başlar. Paris Agememnon’un istediği gibi sahte Helena’yı kaçırır. Yedi yıl sürecek amansız savaş böylece başlar.

Agememnon’un asıl hedefi Troya’nın zenginliğini ele geçirmektir. Paris’in Helena sanarak kaçırdığı büyücü kadın ise bu savaşa bir bahane olmuştur. Troya Prensi Paris Mikenlerin bu amacını fark edemez ve Miken medeniyetinin çok ileri olduğunu bu yüzden ülkesine uygarlık getireceğini zanneder iki ülke ilişkilerini dostça sürdürmekten yanadır. Prens Hektor ise Troya’nın bağımsızlığının tehlikede olduğunu, kanının son damlasına kadar da savaşacağını söyler. Bu tutumuyla Troya halkını arkasına alan Hektor Mikenleri oldukça geriletir. Savaşı dürüstlükle kazanamayacağını anlayan Mikenler hileyle galip gelmeye çalışır. Üstün başarılarından dolayı Troya halkına tahta bir at hediye etmek için Prens Paris’e bir görüşme teklifinde bulunurlar. Planları atın içine gizlenen Miken askerleri ile kaleyi içten fethetmektir. Paris Mikenlerin görüşme talebini kabul eder. Görüşme sırasında Troya Prensi Paris, hayranı olduğu Mikenlerin her söylediğini onaylar verdiği tavizlerle yenilgiyi kabul eder. Mikenler savaşarak elde edemediği zaferi Troya Prensi Paris’le görüşerek kazanır. BöyleceTahta atın hiçbir anlamı kalmaz. Troya halkı ve Prens Hektor ise bu sonucu kabul etmez ve savaşı sürdürür.

Tarihimizi Türk ve Anadolu Kültürünün birleşimi olarak benimseyen yazar, her zaman için, Çanakkalenin Geçilmez olduğunu tarihten bir örnekle vurguluyor. Aynı zamanda Troya’daki savaşla bugüne göndermede bulunuyor.

Oyunda, Derviş’e, Batı şakşakçılarına, Avrupa Birlği sürecine, misyonerlik ve yozlaşan kültürümüze ilişkin birçok espriye yer veriliyor: Mikenlerin tahta atla Troyalılarla görüşmeye geldikleri sahnede Miken imparatoru Agememnon, Prens Paris’e ülkesini kalkındırması için bir kukla verir. Paris bu kuklayı nasıl kullanacaklarını sorunca Agememnon “merak etme ipleri benim elimde” der. Bunun üzerine Karagöz “ülkemizi hep kuklalar mı yönetecek?” karşılığını verir.

Batıya öykünen ve bu yolda hem kendi kültürünü hem komşu doğu kültürlerini reddeden anlayışı oyunda açık bir dille eleştiren yazar, Kendi kültürünü savunan ve sahiplenen milletlerin, ancak çağdaş devletler seviyesine yükseleceğini, yapılan tek taraflı antlaşmaların bağımsızlığımıza gölge düşüreceğini anlatıyor.Troya savaşını oyuna konu alarak, hem bu topraklar üzerinde kurulmuş bütün medeniyetlere sahip çıktığı, hem de Mevlana’nın “gel!” çağrısıyla, milletimizin engin hoşgörüsüne işaret ettiği dikkate alınırsa, yazarın kültür yozlaşmasına karşı sağlam duruşu ve siyasi anlamda tam bağımsızlıkçı görüşü net olarak ortaya çıkıyor.

Oyun sahneleme açısından bakıldığında; geleneksel Türk tiyatrosu kurgusuyla hazırlandığı fark ediliyor. Oyunun yazarı ve yönetmeni Savaş Aykılıç, Karagözün Prens Paris’in uşağı olarak karşımıza çıkması tuluat tiyatromuzdaki İbişi, Prens Paris’in Mikenleri karşılama hazırlıkları yaptığı sahnede karagöz ve Parisin, karşılıklı oynadıkları “evet efendim” muhaveresi karagöz oyununu, Her oyuncunun bir şarkı ile sahneye girmesi ortaoyunu ve karagözü, kullanarak hem yeni nesil tiyatro seyircisiyle geleneksel tiyatromuzu kaynaştırıyor hem de güldürü anlayışımızın zenginliğini gerek hareket üzerine kurulu sahnelerle, gerek yabancısı olmadığımız tekerleme ve kelime oyunlarıyla başarılı bir şekilde ortaya koyuyor.

Oyunun sahne ve dekor düzeni ise göstermeci bir yaklaşımla hazırlanmış; Sahnede dekor yer almıyor ve sahne arkasındaki perdeye projeksiyonla görüntü aktarılıyor, Oyun müzikleri canlı olarak bağlama, akustik, ritim ve bas gitarla çalınıyor.

Yediden yetmişe herkesin zevkle izleyeceği harika bir halk güldürüsü...

ÖNEY OLCAYTU
14 MAYIS 2002

Hiç yorum yok: