tag:blogger.com,1999:blog-35089246697373764272024-02-19T04:08:57.870-08:00Zunyakkukla 34http://www.blogger.com/profile/07938508939572945815noreply@blogger.comBlogger54125tag:blogger.com,1999:blog-3508924669737376427.post-74451399350361047662024-01-13T03:59:00.000-08:002024-01-13T03:59:20.566-08:00GÖKTAŞI<p><span style="font-size: large;"> O günü çok iyi hatırlıyorum. Eğer
unutursam geçmiş anlamını yitirecek, bu yüzden hatırlamak
zorundayım. Geçmişle bugün arasında O günden başka hiçbir
bağım kalmadı çünkü. Bunaltıcı bir sıcak vardı. Nemli yapış
yapış... Öğle güneşi olabildiğine aydınlatıyordu her yeri...
Ben çalışma masamda bir şeyler çiziyordum. Önce kuş
cıvıltıları, sonra rüzgarın sesi kısıldı. Yapraklar dondu.
Ses ve hareket yok oldu birdenbire. </span></p><p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhPfO_HoLNeIdnaPvR9xxw5pCP4Hwdb4fvZRFMwdnYlX_6eFvexwdQKT9OZdm3UdVcvF5x8t0p5xUQ1oYMup8Aw1-oetmMyFKvwkz_zd9DaUbIhbuRyI8TEKxL-Cc2YMsWqt6YExqC8FWS3ToJEh8QZWupn7zvvFqXUsyHoQzGEn64QsMH-GlaP1HiALHet/s1920/Kandinsky3D2K8_by_Shelest.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1200" data-original-width="1920" height="250" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhPfO_HoLNeIdnaPvR9xxw5pCP4Hwdb4fvZRFMwdnYlX_6eFvexwdQKT9OZdm3UdVcvF5x8t0p5xUQ1oYMup8Aw1-oetmMyFKvwkz_zd9DaUbIhbuRyI8TEKxL-Cc2YMsWqt6YExqC8FWS3ToJEh8QZWupn7zvvFqXUsyHoQzGEn64QsMH-GlaP1HiALHet/w400-h250/Kandinsky3D2K8_by_Shelest.jpg" width="400" /></a></div><span style="font-size: large;">Sonra karanlık çökmeye başladı
üstümüze. Pencereye yöneldim, yayılarak büyüyen bir karanlık
bütün gökyüzünü kaplamıştı adeta. Sonra... Sonra...
Gözlerimi açtım ve odanın tavanını gördüm. Pespembe bir ışık
doldurmuştu bütün odayı. Nasıl yere düştüğümü bilmiyorum
ama yavaşça doğruldum, hiç ses yoktu etrafta. Peki bu ışık?
Nereden geliyordu acaba... Pencereye baktım, dışarıdan geliyordu
ama kaynağını anlayamıyordum bir türlü. Bütün gökyüzü
pespembe görünüyordu, hem de alacakaranlık gibi değil... Apaçık,
olabildiğine parlak ve aydınlık... Sonra Ağaçlar! Kıpkırmızıydı
hepsi, toprak masmavi... Gözüm odanın içine kaydı her şey renk
değiştirmişti ve ben ellerimi fark ettim.</span><span style="font-size: x-large;"> </span><p></p><p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjcFZFopFKzq3T1jtDeRO5mqykIva7aCkfgrveZQdkp-l5XtkWh0IwRbLjcKwf2Nvq3CaE0Hj4PQISTSl9SlQ05DpQpbu0WsfafRWXMP9ZGSwHtJtuFqZb-XGUb1Ru8N8fYIp9-2TMVIp-y0wfOYmD80TmnqFERVLbgbR2OJ1VwitByNDqxOehXpoC2N-b0/s4000/Lot39_Kandinsky_Schwarz-und-violett.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="3130" data-original-width="4000" height="313" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjcFZFopFKzq3T1jtDeRO5mqykIva7aCkfgrveZQdkp-l5XtkWh0IwRbLjcKwf2Nvq3CaE0Hj4PQISTSl9SlQ05DpQpbu0WsfafRWXMP9ZGSwHtJtuFqZb-XGUb1Ru8N8fYIp9-2TMVIp-y0wfOYmD80TmnqFERVLbgbR2OJ1VwitByNDqxOehXpoC2N-b0/w400-h313/Lot39_Kandinsky_Schwarz-und-violett.jpg" width="400" /></a></div><span style="font-size: large;">Yeşil! Yemyeşil!
Ellerimi saklayıverdim panikle. Gözlerimi kapattım, birkaç saniye
derin nefes aldım ve gözlerimi tekrar açtım. Evet, evet...
Gökyüzü pembe, toprak mavi, ağaçlar kırmızıydı. Elllerim?
Onlar da yemyeşil. Ve tek bir ses çıkmıyordu, her şey uykuya
dalmıştı sanki... Pencereden etrafı incelemeye başladım. Benim
gibi yemyeşil insanlar; endişe, hayret ve korkuyla hem gökyüzüne
hem de birbirlerine bakıyorlardı. Ama tek bir ses duyulmuyordu. </span><p></p><p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg25WSoqgNRwFhlNzpkiixfBRhOAuqD4s2JfTblNgLQAAXfs70_zoae5YCHTS1v2u9qNYwNsxHkQeHqgeU5ak8cQoHEL3fFStvu3fJxhiLtZocZhxq0mXu-L5P9Zi122-inHTMtOz-WWVQZ5SB808P5mot_Or9Hp-zbA92ZTi4EJUqWPRJofW7qsf7M7o_i/s2490/las_musas_de_kandinsky_by_thatcarelessfairy-d67h7bs.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1754" data-original-width="2490" height="281" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg25WSoqgNRwFhlNzpkiixfBRhOAuqD4s2JfTblNgLQAAXfs70_zoae5YCHTS1v2u9qNYwNsxHkQeHqgeU5ak8cQoHEL3fFStvu3fJxhiLtZocZhxq0mXu-L5P9Zi122-inHTMtOz-WWVQZ5SB808P5mot_Or9Hp-zbA92ZTi4EJUqWPRJofW7qsf7M7o_i/w400-h281/las_musas_de_kandinsky_by_thatcarelessfairy-d67h7bs.jpg" width="400" /></a></div><span style="font-size: large;">Her
şey işte böyle başladı veya böyle bitti belki de... Bir göktaşı
olduğunu öğrendik; ama bir önemi var mı artık bilmiyorum. O
günden sonra hiçbir şey eskisi gibi olmadı, bütün sesler ve
alışmış olduğumuz düzen dünyamızı terk etti. Geçmiş bir
masal oldu. Yaşadığımız masal dünyası da bir gerçek...</span><p></p>kukla 34http://www.blogger.com/profile/07938508939572945815noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3508924669737376427.post-63623139948522599832024-01-13T03:48:00.000-08:002024-01-13T03:48:13.858-08:00DÜŞ DÖNÜMÜ<p><span style="font-size: large;"> Rüyalarım uzun zamandır bana bir
şeyler anlatmaya çalışıyor. Ama neyin nesi hiç bilmiyorum.
Sadece kaçmayı arzuluyorum... Bir yerlere ulaşmam gerek...
Koşmalıyım! Koşacak gücüm yok... Çöküyorum. Dizlerim
üzerinde ilerlemeye çalışıyorum, olmuyor, sadece sürünüyorum.
Bütün gücümü kullanarak; bedenimle, ruhumla, sesimle... Sonra
bütün bedenim kaskatı olmuş şekilde uyanıyorum. Ellerim
bacaklarımı yokluyor, acaba bütün bu olanlar? Hayır, hayır...
Bacaklarım iyi durumda. Ama bedenim hala rüyanın etkisinde veya
ben öyle sanıyorum. Çünkü sıradışı hiçbir şey yok. Sadece
bir his... Boğucu ve kaygı dolu... Ama fazlası değil. </span></p><p><br /></p><p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhfWojbLzI8Fy0n29ookmwfF08pEDGO0UWxI9vjBuvsKSYGnBkulS4Sgx6ux4qumfmJ88hsnKRJP3p4JISM_H4ePrGhgE0hoV1WsVojpggW8mKraJ67p7SXaO39t4TrVl3r1ZzAHqVkkB0FY07_OmLBFFdkG4NXTBfIc6-F0N7nAMI1emoWCHX-VsxP4GHA/s1300/gustave-dore-the-inferno-canto-xiii-art--5549.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1300" data-original-width="1300" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhfWojbLzI8Fy0n29ookmwfF08pEDGO0UWxI9vjBuvsKSYGnBkulS4Sgx6ux4qumfmJ88hsnKRJP3p4JISM_H4ePrGhgE0hoV1WsVojpggW8mKraJ67p7SXaO39t4TrVl3r1ZzAHqVkkB0FY07_OmLBFFdkG4NXTBfIc6-F0N7nAMI1emoWCHX-VsxP4GHA/w400-h400/gustave-dore-the-inferno-canto-xiii-art--5549.jpg" width="400" /></a></div><span style="font-size: large;"><div><span style="font-size: large;"><br /></span></div>Bu yüzden
çabuk unutuyorum ta ki bir başka zaman aynı şeyleri görene
kadar... Önce derin bir sessizlik, midemde bir ekşime, ellerimde
başlayan karıncalanma ve artarak devam eden bir yürek
çarpıntısı... İşte şimdi kaçmam gerekiyor. Arkamda ne var
bilmiyorum. Koşmalıyım, sürünerek devam edeceğimi bilsem de
koşmalıyım. Koşuyorum, koşuyorum, koşuyorum... Ellerimdeki
karıncalanmanın dizlerime kadar ulaşması lazım, ama hayır!
Hızla uçup gidiyor ellerimden. Koşmaya devam ediyorum. Yürek
çarpıntısı geçti, kuş gibi havada süzülüyorum, her adımda
biraz daha yukarıdayım. Adım adım gökyüzüne yükseliyorum. </span><div><span style="font-size: x-large;"><br /></span></div><div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiUpcOMI6_WbADKIhwiFvVjn2h2-9kExF4g9l9GooDIKiZjx-PaJV1MzBFMKsLBmqJ71NZX33SIvdN8hGvnCF9lAbaLY85-D4gqAA6-TwNy9kk6I2bVvAY__HxqmtDEXE1KLaCsVw-HYYZ5-N7o2L2DCpY_bE_xcFrC4t131XV963a1Qcolifg3sH9FwJ5w/s1600/rBVaWFxBTsGAIQeDAAfLrWG53DE172.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1600" data-original-width="1223" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiUpcOMI6_WbADKIhwiFvVjn2h2-9kExF4g9l9GooDIKiZjx-PaJV1MzBFMKsLBmqJ71NZX33SIvdN8hGvnCF9lAbaLY85-D4gqAA6-TwNy9kk6I2bVvAY__HxqmtDEXE1KLaCsVw-HYYZ5-N7o2L2DCpY_bE_xcFrC4t131XV963a1Qcolifg3sH9FwJ5w/w306-h400/rBVaWFxBTsGAIQeDAAfLrWG53DE172.jpg" width="306" /></a></div><div style="font-size: x-large;"><span style="font-size: x-large;"><br /></span></div><span style="font-size: large;">Sanırım kaçtığım şeyle yüzleşebilirim artık. Gökyüzünü
tutuyorum ve ters yöne çeviriyorum. Hemen önümde benden kaçan
biri var, arkasına bakmadan hızla koşuyor. İşte bu olmalı!
Şimdi yakalayıp yüzünü çevireceğim. Ondan çok daha hızlıyım,
elimden kaçması mümkün değil. O yavaşlıyor ben hızlanıyorum,
O sürünüyor ben uçuyorum. Ama yine de olmuyor. Ben hızlandıkça
aramızdaki mesafe daha çok açılıyor. </span></div><div><span style="font-size: x-large;"><br /></span></div><div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj2AMnLBAfpnpPAG0wjcs44iL21SKVwZKK2-GxzexQcFxmCF4UpRCEY3iGwS-WEjwpa2KcZXlYs6p-i8SUTGXoDXa-3mklqPkK6lQQQiBKFWkGZ4fZTs-W1EnFn871g3HACzYUBZCvrrrlbVgoZtU7Me5VhvMBO-twGSVA6a0EENvGI4-0T3AdWMz3UAyPx/s1000/81odS-orYpL._AC_SL1000_.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1000" data-original-width="803" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj2AMnLBAfpnpPAG0wjcs44iL21SKVwZKK2-GxzexQcFxmCF4UpRCEY3iGwS-WEjwpa2KcZXlYs6p-i8SUTGXoDXa-3mklqPkK6lQQQiBKFWkGZ4fZTs-W1EnFn871g3HACzYUBZCvrrrlbVgoZtU7Me5VhvMBO-twGSVA6a0EENvGI4-0T3AdWMz3UAyPx/w321-h400/81odS-orYpL._AC_SL1000_.jpg" width="321" /></a></div><br /></div><div><span style="font-size: large;">Artık ulaşılmaz bir
yerde, hiçbir şey göremiyorum ama karşı konulmaz bir arzuyla onu
yakalamak istiyorum. Bütün gücümü kullanarak; bedenimle,
ruhumla, sesimle... Sonra bütün bedenim kaskatı olmuş şekilde
uyanıyorum. Bedenim hala rüyanın etkisinde veya ben öyle
sanıyorum. Çünkü sıradışı hiçbir şey yok. Sadece bir his...
Boğucu ve kaygı dolu... Ama fazlası değil.</span></div><div><p></p></div>kukla 34http://www.blogger.com/profile/07938508939572945815noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3508924669737376427.post-38564533229213630072024-01-13T03:38:00.000-08:002024-01-13T03:38:36.082-08:00BİR GODOT SÖYLENCESİ<p><span style="font-size: large;"> Ee gidiyor muyuz diye sordu Estragon.
Gidelim, dedi Vladimir. Oldukları yerde kıpırdamadan durdular.
Ağaç, Estragon ve Vladimir. Godot ise gelmedi. Oysa gelebilirdi.
Canı istemedi, bir çocukla haber gönderdi. İşim çıktı bir
sonraki gün geleceğim dedi. Sonra oturup uzaktan onları izledi.
Gitmelerini bekledi, gitmediler. Godot bu duruma pek şaşırdı.
Estragon ve Vladimir ertesi gün de bekledi.</span></p><p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgTFHbCBLbumErenkGDj0BGqNnNPSRV1-wwLR6KA_712Ka1-E1wlpmCUbE9nshw4FX0j56wuUPlk5RMknkV-TZKjP8inUgBSSu2czs8jEL8mn0wyse351W768TXS2AoYunPjn2FRfuLhXUHWxkw9vzdboug7YCyg-X-npcl7AgvDWsF8hFyGRF2Q4Rq68lT/s1435/the-infinite-recognition-196311.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1184" data-original-width="1435" height="330" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgTFHbCBLbumErenkGDj0BGqNnNPSRV1-wwLR6KA_712Ka1-E1wlpmCUbE9nshw4FX0j56wuUPlk5RMknkV-TZKjP8inUgBSSu2czs8jEL8mn0wyse351W768TXS2AoYunPjn2FRfuLhXUHWxkw9vzdboug7YCyg-X-npcl7AgvDWsF8hFyGRF2Q4Rq68lT/w400-h330/the-infinite-recognition-196311.jpg" width="400" /></a></div><p></p><p><span style="font-size: large;"> Godot buluşmaya
gidecekti peki gittiği zaman ne diyecekti? Gidebileceği halde
yanlarına gitmemiş, üstelik yalan da söylemişti. Vladimir ve
Estragon ise Godot’a inanmıştı. Buluşma yerinden hiç
ayrılmadan onu bekliyorlardı. Godot düşündü ve gitmekten
vazgeçti, çocukla yine aynı haberi gönderdi. Onlar beklemeye
devam ettiler. Godot hem şaşırdı hem kızdı. O gün
gelmeyeceğini bile bile neden bekliyorlardı? Hem bu şekilde daha
ne kadar bekleyeceklerdi? Godot merak etti, ama gelmeyeceğini de
söylemedi, çünkü ne olacağını merak ediyordu. Her gün aynı
şekilde haber yollamaya devam etti.</span></p><p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhiaR1w2zi2P4HCE7NJjVAqqSEtE1aeiXaU9UG6fLZXM3W0byENIKIlmUVuSWHY2XKDk_c33gGQZCTNC7MZ3VBuyF3ZBBYtlg4UIzs15Jbc-_m-_r1dzM3GiyoKdSr5aopCqgIddKOJketPL6XZiaWQTIv-iqvLdp8MZf7AC9UB2ivKxLSwHVvid9FZAqY3/s390/419437.1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="390" data-original-width="367" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhiaR1w2zi2P4HCE7NJjVAqqSEtE1aeiXaU9UG6fLZXM3W0byENIKIlmUVuSWHY2XKDk_c33gGQZCTNC7MZ3VBuyF3ZBBYtlg4UIzs15Jbc-_m-_r1dzM3GiyoKdSr5aopCqgIddKOJketPL6XZiaWQTIv-iqvLdp8MZf7AC9UB2ivKxLSwHVvid9FZAqY3/w376-h400/419437.1.jpg" width="376" /></a></div><p></p><p><span style="font-size: large;">Vladimir ve Estragon hiçbir
yere gitmiyordu. Godot yanlarına mı gitsem diye düşündü. Sonra
vazgeçti. “Madem bu kadar beklediler, biraz daha beklesinler. Hem
ben gelince ne olacak? Belki de onlara oynadığım oyunu
anlayacaklar.” Korktu. Korkusu öfkeye dönüştü: “2 aptal!”</span></p>
<p style="margin-bottom: 0cm;"><span style="font-size: large;">Aynı şeyler sürgit devam etti.
Vladimir ve Estragon hep aynı yerde bekliyorlardı. Godot ise
endişelenmeye başlamıştı: Ne yapacaklar beni? Ben ne yaptım ki
onlara? Benden ne istiyor olabilirler? Çocuk her gün aynı haberi
götürüyor, Vladimir bekliyor, Estragon bekliyor Godot bu
beklemelere bir anlam veremiyordu. Endişesi korkuya dönüşmüştü:
Benim nerede olduğumu öğrenirlerse ya? Beklemeyi bırakıp buraya
gelirler mi? Gelirlerse ne olur? Kim bilir…
</span></p>
<p style="margin-bottom: 0cm;"><span style="font-size: large;">Kaçacak bir yer aramaya başladı.
Sonra daha çok öfkelendi. Gelecek olurlarsa ben de onlara
yapacağımı bilirim diye içinden geçirdi. Aklı fikri Vladimir ve
Estragon’daydı. Haber götüren çocuktan da şüpheleniyordu.
“Tembihlediğim laflardan başka bişey söylüyor olmasın sakın?”
Çocuğun ağzını aradı. Sonra boşuna kuruntu yaptığını
düşündü. “ Bir daha kapıma kadar gelme. Uzun bir süre burada
olmayacağım, artık haber götürmene de gerek yok” dedi. Çocuğa
yüklü bir bahşiş verdi ve gönderdi. </span></p><p style="margin-bottom: 0cm;"></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjQ8DuG0dTSfwTQs7p_VZUCLYGnWXsD3ROw4-rx3glUaNpYlY-GZCXQZBqXgiKu7cLWfR7iwBKYeEnN4f23eAasemwu-8wHdoAmNfyeyN6EBwI8s8SparugLhh6ojbu3R9LqS96aCM6djI_lxke2dooEPf6xP6E6M7jDWs3-FPHpN7no21G0fZwwT5lkiIk/s1935/the-art-of-conversation-1950-1(1).jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1935" data-original-width="1492" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjQ8DuG0dTSfwTQs7p_VZUCLYGnWXsD3ROw4-rx3glUaNpYlY-GZCXQZBqXgiKu7cLWfR7iwBKYeEnN4f23eAasemwu-8wHdoAmNfyeyN6EBwI8s8SparugLhh6ojbu3R9LqS96aCM6djI_lxke2dooEPf6xP6E6M7jDWs3-FPHpN7no21G0fZwwT5lkiIk/w309-h400/the-art-of-conversation-1950-1(1).jpg" width="309" /></a></div><p></p><p style="margin-bottom: 0cm;"><span style="font-size: large;">Çocuk, Vladimir ve
Estragon’un yanına bir daha gitmedi. Ama onlar yine de bekledi.
Godot artık uyuyamıyordu. Gece ve gündüz onları izliyordu. Uzun
bir zamandır bekliyor olmalarına rağmen hiç kızgın
görünmüyorlardı. Godot ise çok öfkeliydi. Onların yanına
gidecek ve ağzına geleni söyleyecekti. Ama bir türlü
gidemiyordu. Uzaktan izlemeye devam ediyordu. Ağaç , Vladimir ve
Estragon ise oldukları yerde kıpırdamadan duruyorlardı.</span></p>kukla 34http://www.blogger.com/profile/07938508939572945815noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3508924669737376427.post-35358554937823602252024-01-13T03:32:00.000-08:002024-01-13T03:32:29.489-08:00TUTSAKLIK<p><span style="font-size: large;">Karanlık bir odadayım, içeride tek
bir pencere yok. O'nun varlığını hissediyorum, birkaç adım
uzakta olmalı. Peki neden hiç ses çıkarmıyor? En iyisi sağı
solu yoklayarak nerede olduğunu tespit etmek. Evet! Evet! Nefesini
hissedebiliyorum, çok yakınımda olmalı. Şimdi yakalayacağım, o
da nesi? Telefonum! Telefonumun alarmı çalıyor. Buradan bir an
evvel çıkmam lazım. </span></p><p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjyGrfYhzWgiOavlAfnAbfK6Anp95F0qrH24o3nQ9cwdCyCByeC0JfmpzjwL7nyKC0VKdc1fYPRBKYv1i6KCwfxlDtQDClPNntpFMfWgv1-IShNHdxOEGnjzVsYt8W4LaYAlz-D81_TnaOuPNrBrF2rqoDlnpcfZmd5S77_htrZAYfKyf34HgKJDYE7RrK-/s800/Em-fZ5oVoAAyRXC.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="799" data-original-width="800" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjyGrfYhzWgiOavlAfnAbfK6Anp95F0qrH24o3nQ9cwdCyCByeC0JfmpzjwL7nyKC0VKdc1fYPRBKYv1i6KCwfxlDtQDClPNntpFMfWgv1-IShNHdxOEGnjzVsYt8W4LaYAlz-D81_TnaOuPNrBrF2rqoDlnpcfZmd5S77_htrZAYfKyf34HgKJDYE7RrK-/w400-h400/Em-fZ5oVoAAyRXC.jpg" width="400" /></a></div><p></p><p><span style="font-size: large;">Ama O benden önce davrandı, kapıyı açtı
ve çıktı, acele edersem ben de çıkabilirim, hayır olmuyor, kapı
çok uzakta değil ama yaklaşmaya çalıştıkça uzaklaşıyor,
öyle bitkinim ki dizlerim tutmuyor, gövdemin ağırlığı altında
sağa sola yalpalıyorum, biraz daha dayanmalıyım çok az kaldı...
Yok olmayacak! Daha fazla ayakta duramam, en iyisi sürünmek, ama
kollarımın bütün kuvveti çekildi birden... O kadar zorlanıyorum
ki anlatamam... Kapıyla aramda sadece yarım metre mesafe var... Ha
gayret! Kapı kapanıyor... Kapanmadan dışarı çıkmalıyım! Çok
az bir aralık kaldı... Oradan geçmem lazım! Aralık ince bir
çizgiye döndü... Bacaklarım, gövdem, kollarım hiçbiri
çalışmıyor, başımla bütün bedenimi ileri atmaya
çalışıyorum!.. Ve karanlık. Artık kapı görünmüyor. </span></p><p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjbmMTHYRB0dr_1K-xWbK5iGCli3pthxeEswjtHz-bcB1p9zYZ8ScEDavalciuNublPCFTT7PB28PzAtC4LhNY5CyCIMg9-a0J-Hr2oYrjP2IagILV_QXsiMrpeo4mnC8uza0mdrSuZMbTdSFg-mONh2g8dtkpNxgoqhwZsgy6OkxSdM2Z5JBJ60mCjnr-m/s632/Em-fZ5nVcAEeeVa.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="632" data-original-width="474" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjbmMTHYRB0dr_1K-xWbK5iGCli3pthxeEswjtHz-bcB1p9zYZ8ScEDavalciuNublPCFTT7PB28PzAtC4LhNY5CyCIMg9-a0J-Hr2oYrjP2IagILV_QXsiMrpeo4mnC8uza0mdrSuZMbTdSFg-mONh2g8dtkpNxgoqhwZsgy6OkxSdM2Z5JBJ60mCjnr-m/w300-h400/Em-fZ5nVcAEeeVa.jpg" width="300" /></a></div><p></p><p style="margin-bottom: 0cm;"><span style="font-size: large;">Peki şimdi ne olacak? O benim yerime
geçmiş olabilir mi? Bu mümkün değil. Burada bitmiş olamaz.
Birazdan uyanacağım ve her şey yine yoluna girecek. Peki uyanmak
için ne bekliyorum? Zil çaldı, çoktan gözlerimi açmam
gerekiyordu. Bedenimi harekete geçirmek için ne yapabilirim acaba?
Hey! Uyan! Duymuyor musun ? Kımılda biraz, işe gecikeceksin.
Parmağını dişleyeyim de gör! Off! Çok acıdı! Senin acımadı
mı? Bir cevap ver. Bana ihtiyacın var! Sen, sen... Ben olmadan ne
yapabilirsin ki... </span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"></div><p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"> <a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjPmO_v1HOo8LsjN2H4pPdc10SqHttNbcXTvBEzHRWYmDGsvkvcR0qytLLe2f5hBfn5o811uCyT343jMS-rDl9KHYiqpZqkMpB2lKMLkny7wf5GpWtQBt5StqJ2Se-aCE8Q8LUxkXtRxjKYllxeGwwdfeHyPrc447_zvLHISsVAAocuFOWtmjOFEg1JhXZH/s2048/Em-fZ5oVQAEEJan.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><img border="0" data-original-height="2048" data-original-width="1508" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjPmO_v1HOo8LsjN2H4pPdc10SqHttNbcXTvBEzHRWYmDGsvkvcR0qytLLe2f5hBfn5o811uCyT343jMS-rDl9KHYiqpZqkMpB2lKMLkny7wf5GpWtQBt5StqJ2Se-aCE8Q8LUxkXtRxjKYllxeGwwdfeHyPrc447_zvLHISsVAAocuFOWtmjOFEg1JhXZH/w295-h400/Em-fZ5oVQAEEJan.jpg" width="295" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><span style="text-align: left;"><span style="font-size: large;">Seni en iyi tanıyan ben değil miyim? Tanımaktan öte sen ben değil misin? Neden beni dinlemiyorsun? Peki ama ben neden kendime söz dinletemiyorum. O benim içimde olabilir mi? O ne yapıyor acaba... O şimdi nerede... O benim içimdeyse eğer ben neredeyim? Bir rüyada mı arafta mı yoksa boşlukta mı sıkışıp kaldım... Ve en önemlisi bir daha dışarı çıkabilecek miyim? </span></span></div><p></p>kukla 34http://www.blogger.com/profile/07938508939572945815noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3508924669737376427.post-44692070627268459012024-01-13T03:19:00.000-08:002024-01-13T03:19:31.936-08:00KURBAN<p><span style="font-size: large;">Yakın zamanda ilkel bir kurban
ritüeline şahit oldum. Hatta “deneyimledim” diyebilirim; çünkü
kurban edilen bendim.</span></p><p style="margin-bottom: 0cm;"></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhl2xizakMPnC00IFWu2WuVmEFBuU_0YNY5VGEFeDhvAsMjHJEkTDiu8o5UInnjb4n12IlCRjC3eZ4xQdpseXimez-Y2NKUQg5yVKNKNm4QxN4Sohk52Rb3XpoJ7ddSkO_1mF59GYA36BL-mwbct03Mtpz-Rfn4MouvdwN2D3BSG9Msuc3AbQ082SNt5mKM/s500/DpdbUHhWwAEet6Y.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="349" data-original-width="500" height="279" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhl2xizakMPnC00IFWu2WuVmEFBuU_0YNY5VGEFeDhvAsMjHJEkTDiu8o5UInnjb4n12IlCRjC3eZ4xQdpseXimez-Y2NKUQg5yVKNKNm4QxN4Sohk52Rb3XpoJ7ddSkO_1mF59GYA36BL-mwbct03Mtpz-Rfn4MouvdwN2D3BSG9Msuc3AbQ082SNt5mKM/w400-h279/DpdbUHhWwAEet6Y.jpg" width="400" /></a></div><p></p>
<p style="margin-bottom: 0cm;"><span style="font-size: large;">Boş bir meydandayım. Birazdan
başlayacak. Her şey olması gerektiği gibi. Ne de olsa ilk değil
bu. Ama benim için bir ilk ve heyecanlıyım. Dizlerimin üstüne
çöktüm, bekliyorum. Acaba nasıl olacak? Her şey yolunda gidecek
mi? Yaşayayacak mıyım? Ne olduğunu anlamadım; ama şimdi
yukarıdayım, aşağıda duran kendimi görebiliyorum. Sevgilim
olduğunu bildiğim kız elinde baltayla bana yaklaşıyor ve baltayı
kaldırıp indirmesiyle başımı gövdemden ayırıyor. Ben yine
bedenimin içine dönüyorum. Kafam yerde ve ben yerdeki kafamı
görüyorum. Daha çok bir koyun kafası gibi görünüyor. Şimdi ne
olacak, yaşayabilecek miyim? </span></p><p style="margin-bottom: 0cm;"></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi3QGPDkrifyBUdh3sSd7YaQNnqJL4THXJUNALi24B8I6oX8A-gdVu3uTRxfQLvBhdFV3jKgtoJ2g3imnFB5l-hFG3NIeS3DT25uMUM7npK1kTgMIz7MLZJkr4ns_EaxN0QFUQK-QT3ELzth9lbxZpwzfMCSh6j4DwrqVUm1uFNEl6lBktaTZkPJOrvpEzJ/s1090/Dpdbn3RWkAA5k7_.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="761" data-original-width="1090" height="279" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi3QGPDkrifyBUdh3sSd7YaQNnqJL4THXJUNALi24B8I6oX8A-gdVu3uTRxfQLvBhdFV3jKgtoJ2g3imnFB5l-hFG3NIeS3DT25uMUM7npK1kTgMIz7MLZJkr4ns_EaxN0QFUQK-QT3ELzth9lbxZpwzfMCSh6j4DwrqVUm1uFNEl6lBktaTZkPJOrvpEzJ/w400-h279/Dpdbn3RWkAA5k7_.jpg" width="400" /></a></div><p></p><p style="margin-bottom: 0cm;"><span style="font-size: large;">Yaşlı kadın celladım olan kıza:
“Onu bir an evvel yerleştirmelisin” diyor. Kızı görmüyorum;
ama yaşadığı korku ve paniği hissedebiliyorum. Bunu yapamayacak,
anlıyorum. Kafamı yerden alıyorum. Ama bu kafa sanki benim değil
ve nasıl oturtacağımı bilmiyorum, bir şekilde omuzumun üstüne
koyuyorum. Kızın dehşete kapılmış korkulu sesini işitiyorum
ama onu görmüyorum. Kafamı doğru yerleştirmediğimi anlıyorum,
sağa sola çevirerek düzeltmeye çalışıyorum, vakit kaybedecek
olursam bu benim sonum olabilir. Acele etmeliyim. </span></p><p style="margin-bottom: 0cm;"></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEihvU-TdvoHkX2LwZRDbvxcvrxXYx2JIBWnja47amzfeLwJ37KgdhKuvKm0BnkMN0a4Fm_J4e3CuxGcr5r09Rzky4v3PtKieqLwOmOTsaOI0b_3J2YXjNyTBi_r9kJqE1CzhXD0caWkXJ_Z-Dxj_0xD4QzJDXqvIx9vRMZL3bZjN3qRy-ufoJw703EFo4uw/s754/Dpdf8g_WwAASRP6.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="754" data-original-width="469" height="640" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEihvU-TdvoHkX2LwZRDbvxcvrxXYx2JIBWnja47amzfeLwJ37KgdhKuvKm0BnkMN0a4Fm_J4e3CuxGcr5r09Rzky4v3PtKieqLwOmOTsaOI0b_3J2YXjNyTBi_r9kJqE1CzhXD0caWkXJ_Z-Dxj_0xD4QzJDXqvIx9vRMZL3bZjN3qRy-ufoJw703EFo4uw/w398-h640/Dpdf8g_WwAASRP6.jpg" width="398" /></a></div><p></p><p style="margin-bottom: 0cm;"><span style="font-size: large;">Yaşlı kadın
kafamı sıkıca aşağı bastırmamı söylüyor. İki elimle
kuvvetlice bastırıyorum. Yaşlı kadın ağzıma pişmiş et
parşaları tıkıştırıyor ve çiğnememi söylüyor. Et
parçalarını çiğniyorum. Fakat boğazımdan geçerken korkunç
bir acı hissediyorum. Yaşlı kadın devam etmemi söylüyor. Etleri
çiğniyorum. Şimdi beni kolumdan tutarak yürütüyor.</span></p><p style="margin-bottom: 0cm;"></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgnlGP3l8FlLBXejgUFMW6WbTtVSFV3ynDiIvGESBWe6EKbAaTENYQcnT4mbC6-Irkn4Lmy4EVEe4_-ty79UMHz4jJYibMnY4K9CNzDWcLWjHANJ-UP2We3VVx7KOWdpT3HUjYLjpgZWAaIdm8Z79PCrn29ml59z2aZjgbSvOU5mC-eoN0J8Sf5GzPHNBTB/s715/DpdbFnrWwAEiIic.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="715" data-original-width="635" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgnlGP3l8FlLBXejgUFMW6WbTtVSFV3ynDiIvGESBWe6EKbAaTENYQcnT4mbC6-Irkn4Lmy4EVEe4_-ty79UMHz4jJYibMnY4K9CNzDWcLWjHANJ-UP2We3VVx7KOWdpT3HUjYLjpgZWAaIdm8Z79PCrn29ml59z2aZjgbSvOU5mC-eoN0J8Sf5GzPHNBTB/w355-h400/DpdbFnrWwAEiIic.jpg" width="355" /></a></div><p></p><p style="margin-bottom: 0cm;"><span style="font-size: large;"> Yere
yatırılmış bir sığır görüyorum. Baygın da olabilir ölü
de. Yaşlı kadın eğilerek, usulca bu sığırı okşuyor ve
anlamadığım bir dilde birşeyler mırıldanıyor. Sonra benim de
dokunmamı istiyor: “Dikkat et! Kendine zarar verme! Kendine
merhamet et!” diyor. Sanki yerde yatan benmişim gibi. Sığırın
suyun içine gömülü olduğunu fark ediyorum. Onun canlanmasından
korkuyorum. </span></p><p style="margin-bottom: 0cm;"></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjY82fCdR7_EhXgr1pJKlDJru1d9Jaf0_Loa5s7az_MCpPOuWDuKVQDeI6r1aKhDz4Y1IXyxZk5nSc5RgW1_28jPYjpHvNPbYAyei6AJFczBj1QpOK5_DRyCBRXnvvMh8LowzUnxT6_b_CanG7C92X81xlb1hb2TZ_mUHNgPmB1kT1kz-u3zRxcj_VIFa7Y/s997/Dpddog9W0AAbJAe.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="760" data-original-width="997" height="305" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjY82fCdR7_EhXgr1pJKlDJru1d9Jaf0_Loa5s7az_MCpPOuWDuKVQDeI6r1aKhDz4Y1IXyxZk5nSc5RgW1_28jPYjpHvNPbYAyei6AJFczBj1QpOK5_DRyCBRXnvvMh8LowzUnxT6_b_CanG7C92X81xlb1hb2TZ_mUHNgPmB1kT1kz-u3zRxcj_VIFa7Y/w400-h305/Dpddog9W0AAbJAe.jpg" width="400" /></a></div><p></p><p style="margin-bottom: 0cm;"><span style="font-size: large;">Yaşlı kadın yürümeye başlıyor ve ben de onun
peşinden gidiyorum; ancak kafam öylesine ağırlık yapıyor ki,
yukarıda tutamıyorum, yere bakarak, düşmemek için adeta koşar
adımla yürüyorum. Yaşlı kadın ellerimi kafamdan çekmemi
söylüyor. Ellerimi indiriyorum ve kafam yine gövdemin bir parçası.
Nasıl oldu, ne kadar zaman oldu? Geçen birkaç dakika mı, Birkaç
hafta mı, birkaç ay mı bilmiyorum.</span></p><p style="margin-bottom: 0cm;"></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiTh9AalBRX-DI9ZXTCOUm1COkABByalc1GIRWjln2Mt3o0kZpAAlQeYpGpUBOG2l2dKrE8E5V3rfMBQqgnRz-bMdMqaFehg3YCJuiW4sKmtUex6XoKqjQY8kI8w_JztISmPVZVhT4i1L8seOix7ajgOyvIUFe5VytSh2riOg6sga7ancnY74wXUDWFNQDa/s762/DpdceDQX4AAJ6Vy.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="762" data-original-width="542" height="640" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiTh9AalBRX-DI9ZXTCOUm1COkABByalc1GIRWjln2Mt3o0kZpAAlQeYpGpUBOG2l2dKrE8E5V3rfMBQqgnRz-bMdMqaFehg3YCJuiW4sKmtUex6XoKqjQY8kI8w_JztISmPVZVhT4i1L8seOix7ajgOyvIUFe5VytSh2riOg6sga7ancnY74wXUDWFNQDa/w456-h640/DpdceDQX4AAJ6Vy.jpg" width="456" /></a></div><p></p><p style="margin-bottom: 0cm;"><span style="font-size: large;">Boynumda bir kalınlık
hissediyorum, ellerimle dokunuyorum bir gariplik var. Yerdeki su
birikintisine bakıyorum ve bedenimin üstünde bir koç kafası
görüyorum. Nasıl bir rüyadayım? Artık tanrısal bir yaratık
mıyım veya yarı tanrı mıyım, neyim? Yoksa rüyada olan ben
miyim... Size bunları yazan rüyadaki bir kimlik miyim? İşte her
şey burada birbirine giriyor...</span></p>kukla 34http://www.blogger.com/profile/07938508939572945815noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3508924669737376427.post-42764491132265662822024-01-13T03:05:00.000-08:002024-01-13T03:09:02.859-08:00KOCAYEMİŞ<p> </p><p style="margin-bottom: 0cm;"><span style="font-size: large;">Asırlık yaşlı bir yörükten
duydum; Kazdağı tepelerinde yüce bir ağaç varmış. Bu ağaç
karaçama pek benzermiş; ama karaçam değilmiş ve yüzyılda bir
meyve verirmiş. Yüceliği de buradan geliyormuş. Yaşlı yörük
daha küçük bir çocukken bu ağaç meyve vermiş. Çevredeki yörük
köyleri bayram etmiş ağaç meyve verince. </span></p><p style="margin-bottom: 0cm;"></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjhBJYrz3w3BkXP0dhcBgNpKNgr6_vqUwDgFsC5mEjb_50d_qFPgvOENdpz8Nm_Sl1dHL6sQniQsCJQcDV7jWZXworoOck5oo1ugrgjCmRsBYX8RxysOQMccSA558alYGH-W2HQKEyiCFuNYtvJJMTuLErvEh-gX6Eay2SA2yixSAbOVgWEN3Y7Vi6p64u0/s5248/1570526162_EREN_EY__BO__LU.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="3377" data-original-width="5248" height="258" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjhBJYrz3w3BkXP0dhcBgNpKNgr6_vqUwDgFsC5mEjb_50d_qFPgvOENdpz8Nm_Sl1dHL6sQniQsCJQcDV7jWZXworoOck5oo1ugrgjCmRsBYX8RxysOQMccSA558alYGH-W2HQKEyiCFuNYtvJJMTuLErvEh-gX6Eay2SA2yixSAbOVgWEN3Y7Vi6p64u0/w400-h258/1570526162_EREN_EY__BO__LU.jpg" width="400" /></a></div><p></p><p style="margin-bottom: 0cm;"><span style="font-size: large;">Çünkü, efsane bu ya,
meyveden yiyen yüzyıl yaşar yine de ölmezmiş. Bu sebeple 40 gün
kırk gece şenlik düzenlemiş köylüler. Sonra da topladıkları
meyveleri aralarında pay etmişler. Herkesin hesabına bir meyve
düşmüş sadece. Bu meyve elma büyüklüğünde, kıpkırmızı,
top gibi yuvarlak, oldukça sert ve kalın kabukluymuş. İçindeki
yemiş ise öyle acıymış ki, kimse bir ısırıktan fazlasını
yiyememiş. Yalnız bir kişi acıdan ağzı, dudağı şişip, bağrı
yansa da, gözlerinden yaşlar boşansa da inat etmiş meyveyi yemiş
bitirmiş.</span></p><p style="margin-bottom: 0cm;"><span style="font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh1Vau4dL5xTUr8BESnHW13JfsZPqzG0jC92joc_IfKBMuqI_XNpiPU370hBmbWkf4FE13mwoTXeBQpcxafwr256AgDxm4vpr2efpUfmZ1lbVswPGvx_aRC4jimzkAyb27aNiYASD8qsAAQwxhuNDWyltcJCA_opiMd8gyWzR9Z_lJObX54FCQ_4NRBUUEI/s1948/ce003583d09dbd26188b1b5f36c4d471.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1406" data-original-width="1948" height="289" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh1Vau4dL5xTUr8BESnHW13JfsZPqzG0jC92joc_IfKBMuqI_XNpiPU370hBmbWkf4FE13mwoTXeBQpcxafwr256AgDxm4vpr2efpUfmZ1lbVswPGvx_aRC4jimzkAyb27aNiYASD8qsAAQwxhuNDWyltcJCA_opiMd8gyWzR9Z_lJObX54FCQ_4NRBUUEI/w400-h289/ce003583d09dbd26188b1b5f36c4d471.jpg" width="400" /></a></span></div><span style="font-size: large;"><br /></span><span style="font-size: x-large;"> </span><span style="font-size: large;">Sonra... Sonra? Sonrası yok. İnatçı yörük bundan
sonrasını anlatmıyor. Ne desem faydasız, buraya kadar diyor.
Yaşlı yörüğün hesabına göre birkaç yıl sonra yine meyve
verecekmiş bu ağaç. Fakat ağacı karaçamdan ayırt edecek kimse
kalmamış köyde. Kendisi de Kazdağı’nın tepelerine
çıkamıyormuş artık. Ah genç olsaydım, bir başıma çıkar,
keser atardım o ağacı diyor. Neden? Konuşmuyor yine. Bu sefer
ısrar etmiyorum. Yaşlı yörük cebinden kristale benzer bir şey
çıkartıp veriyor. Avucumdaki şeyin ne olduğunu anlamaya
çalışıyorum. Nedir bu? Hikayenin merak ettiğin bölümü.
Bakıyorum, bir anlam veremiyorum. Belki ileride diyor ve yanımdan
uzaklaşıp gidiyor. Belki… Kim bilir…</span><p></p>
<p style="margin-bottom: 0cm;">
</p>kukla 34http://www.blogger.com/profile/07938508939572945815noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3508924669737376427.post-36480460418088336672023-01-22T05:17:00.007-08:002023-01-22T05:38:53.906-08:00Bread & Puppet Theater ve Demon'lar<p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><p style="margin-bottom: 0cm;"><span style="font-size: 11pt;"><b>Bread
& Puppet Theater ve Demon'lar <br /></b></span></p>
<p align="JUSTIFY" style="margin-bottom: 0cm;"></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEipeo5TNwBh9AXg-_xNrhmhLTiWBCk45Tr4-zpaO1y7O34r4vHJ0U_2iYoGUrNTFSOAtU0MvYbQAk700aCfqXoCtjcIRle2f4vt7auvEzYwE4ty1lx7j0CPyOaDM6uFW8rr7ACemzsm0-dX0QqhWmWLL8LN66vf5Y_lXO26d5dsO7p0WrN2x39nszg2mg/s2048/nazl%C4%B1%C3%BCmit2.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" data-original-height="2048" data-original-width="1536" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEipeo5TNwBh9AXg-_xNrhmhLTiWBCk45Tr4-zpaO1y7O34r4vHJ0U_2iYoGUrNTFSOAtU0MvYbQAk700aCfqXoCtjcIRle2f4vt7auvEzYwE4ty1lx7j0CPyOaDM6uFW8rr7ACemzsm0-dX0QqhWmWLL8LN66vf5Y_lXO26d5dsO7p0WrN2x39nszg2mg/s320/nazl%C4%B1%C3%BCmit2.jpg" width="240" /></a></div><span style="font-size: 11pt;"><div style="text-align: left;"><span style="font-size: 11pt;">17.
İstanbul Bienali açılış etkinlikleri kapsamında, Amerikalı
gösteri grubu Bread & Puppet Theater öncülüğünde hazırlanan
“Demons of Society” başlıklı performans 14, 15, 16 ve 17 Eylül
2022 tarihlerinde İstanbul'daki farklı mekanlarda izleyicilerle
buluştu. </span></div></span><p></p></div><p style="margin-bottom: 0cm; text-align: left;"><span style="font-size: 11pt;">1962
yılında Peter Schumann ve arkadaşlarının “yüksek sanat”
çalışmalarına karşı “ucuz sanat” olarak nitelendirdikleri,
kolay ulaşılabilir ve atık malzemelerle (karton, plastik, teneke,
kumaş vb) hazırlanmış kuklaların gösterilerini esas alan Bread
& Puppet Theater, kendine özgü devrimci bir geleneği de
yaşatmaya devam ediyor.</span></p>
<p align="JUSTIFY" style="margin-bottom: 0cm;">
</p><p align="JUSTIFY" style="margin-bottom: 0cm;"><span style="font-size: 11pt;">Topluluğun
kurucusu Peter Schumann “The Radicality of Puppet Theatre”
başlıklı makalesinde kuklanın temsil ettiği suretleri anarşik,
eğitilemez, zaptedilemez, huzur bozan, yıkıcı ve devrimci olarak
niteler. Bu suretlerin doğaları gereği hükümetleri ve
medeniyetleri temsil etmediğini söyler. Ona göre kuklalar kendi
içinde sırlar barındırırlar ve toplumdaki statülerin yerle bir
edilmesini sağlarlar. Esas olarak kuklalar toplumun kurumlarını
değil “demon”larını temsil ederler. Peter Schumann, kukla
tiyatrosuyla ilgilenenlerin tiyatro kroniklerinden ziyade polis
kayıtlarına bakması gerektiğini belirterek bu türe karşı
oluşmuş önyargılara da dikkat çeker.</span></p><p align="JUSTIFY" style="margin-bottom: 0cm;"><span style="font-size: 11pt; text-align: left;">Halk
güldürülerinin vazgeçilmezi olan Karagöz, Punch, Pulcinella,
Guignol, Kaspar, Petruşka vb. kuklalar da aslında hem bu
tekinsizliğin hem de halkların suretidir. Bu yüzden kolay
ulaşılabilir şekilde her yerde her şekilde var olabilirler.
Meydanlarda, bahçelerde, parklarda; yaş, cinsiyet, gelir ayırmadan
herkese oynanabilir. Bir anlamda, her yer bir sahne herkes hem bir
oyuncu hem bir seyircidir.</span></p><p align="JUSTIFY" style="margin-bottom: 0cm;"></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgiTVu6eCds64PMWVM2Rf6UO4mOlEyYGVs6GeBsKqGfIg2b-XEo9JymKwZt0DI-EML1xQucAMSw8zciKtTvqSHY7yxhMWgSpK5hNBgKg3re07Tr-8zAF1RzEO5R63nnso0-S68mGDN_0aU8NrbQ8cLN5ZIdguduAdrIPqHwdiHiGzUlDk1Fyt4C_p2Ivg/s5184/emretardu%C5%9F.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="3456" data-original-width="5184" height="266" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgiTVu6eCds64PMWVM2Rf6UO4mOlEyYGVs6GeBsKqGfIg2b-XEo9JymKwZt0DI-EML1xQucAMSw8zciKtTvqSHY7yxhMWgSpK5hNBgKg3re07Tr-8zAF1RzEO5R63nnso0-S68mGDN_0aU8NrbQ8cLN5ZIdguduAdrIPqHwdiHiGzUlDk1Fyt4C_p2Ivg/w400-h266/emretardu%C5%9F.JPG" width="400" /></a></div><p></p><p align="JUSTIFY" style="margin-bottom: 0cm;"><span style="font-size: 11pt;">Bread
& Puppet Theater bu açıdan tekinsizliğin tiyatrosudur. Fakat
burada bahsi geçen belirsiz ve ilkesiz bir tekinsizlik değildir.
Pek çok farklı kültürel arketipten beslenen tiyatro ekolü
kendine özgü bir gelenek oluşturmuş; oluşturduğu gelenek ve
ilkelere sıkı sıkı bağlanmıştır:</span></p><p align="JUSTIFY" style="margin-bottom: 0cm;">
</p><p align="JUSTIFY" style="margin-bottom: 0cm;">“<span style="font-size: 11pt;"><i>Biz
bazen kukla oyunlarımızla beraber size bir dilim ekmek ikram ederiz
çünkü bizim ekmeğimiz ve tiyatromuz ayrılmaz bir bütündür.
Çok uzun süreler boyunca tiyatro sanatları mideden ayrı düştü
tiyatro sadece eğlenmek içindi. Eğlence bir tür nefisti. Karnı
doyuran ekmekti. Ekmek pişirmenin, yemenin ve ikram etmenin eski
adetleri unutulmuştu. Ekmek lapalaştı sonra da küflenmeye
başladı. Biz sizden kukla oyunumuzu izlemeye geldiğinizde
ayakkabılarınızı çıkartmanızı isteriz veya sizi kemanımızın
sesiyle selamlarız. Ekmeğin de size yemenin kutsallığını
hatırlatmasını isteriz. Şunu anlamanızı isteriz ki tiyatro
henüz kesinliği olan bir biçim değildir. Parasını ödeyip
satın alabileceğiniz bir ürün değildir. Tiyatro farklıdır.
Ekmek gibi bir gerekliliktir</i></span><span style="font-size: 11pt;">.”
(Peter Schumann, </span><span style="font-size: 11pt;"><i>Bread
and Puppets</i></span><span style="font-size: 11pt;">) </span>
</p><p align="JUSTIFY" style="margin-bottom: 0cm;"><span style="font-size: 11pt;"></span></p><p align="JUSTIFY" style="margin-bottom: 0cm;"><span style="font-size: 11pt;">Ancak
bienalin düzenleyicisi İstanbul Kültür Sanat Vakfı tarafından
hazırlanan bültende vurgunun esas olarak gösteriş, heybet ve
görsel zenginliğe yapılmış olması topluluğun asıl amacı ve
felsefesinin üstünü örterek gösteri öncesi yapılan hazırlık
aşamalarının da konudan bağımsız atölye çalışmaları
şeklinde yorumlanmasına yol açıyor. Oysa ortaya çıkan kurgu,
performans ve kukla eserlerin kollektif bir ekip çalışması ile üç
hafta içinde hazırlanmış olması ortaya çıkan gösteriyi çok
daha anlamlı kılıyor.</span></p><p align="JUSTIFY" style="margin-bottom: 0cm;"></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiKmKTXeCkQcnPZ_k7mkPX32_LCwH4661-v3tY1HL4BnXqFUHIQGqXwqLzgWmGGj5MOiwwohBq73c_dEZzLwiWH1kLw4XmJGDJmPButJRyQRMAYTU_YV7Un_yi4dxyzahnI56OJZWB2wIzyvK4Ts2pXIdN8L3PmGTgAMG6pKsG4_ykHiQbK11xA9SUMWw/s1513/c11cc861-5079-4044-bc55-2c822ef74b16.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="760" data-original-width="1513" height="201" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiKmKTXeCkQcnPZ_k7mkPX32_LCwH4661-v3tY1HL4BnXqFUHIQGqXwqLzgWmGGj5MOiwwohBq73c_dEZzLwiWH1kLw4XmJGDJmPButJRyQRMAYTU_YV7Un_yi4dxyzahnI56OJZWB2wIzyvK4Ts2pXIdN8L3PmGTgAMG6pKsG4_ykHiQbK11xA9SUMWw/w400-h201/c11cc861-5079-4044-bc55-2c822ef74b16.jpg" width="400" /></a></div><p></p><p align="JUSTIFY" style="margin-bottom: 0cm;"><span style="font-size: 11pt;"> </span><span style="font-size: 11pt; text-align: left;">Yine
bültende “yerel katılımcı” olarak adı geçen performans
sanatçılarının kim olduğuna ilişkin bilgi verilmiyor. Gösteriyi
Bread&Puppet Theater adına üstlenen John Bell, Clare Dolan ve
Adam Cook dışındaki bütün katılımcıların ülkemizden olması;
pek çok farklı şehir, farklı meslek ve yaş gruplarına rağmen
sadece ortaya çıkacak gösteri için biraraya gelmeleri, kısıtlı
sürede çıkarttıkları büyük bir işin de göz ardı edilmesine
sebep oluyor.</span></p><p align="JUSTIFY" style="margin-bottom: 0cm;"><span style="font-size: 11pt;">Ayrıca
“Demons of Society” isimli gösterinin dilimize “Toplumun
Kötülükleri” başlığı ile çevrilmesi kafa karışılığına
yol açıyor. Çünkü </span><span style="font-size: 11pt;"><i>demon</i></span><span style="font-size: 11pt;">
sözcüğünün kötülükten ziyade Karagöz gibi tetikleyici,
hınzır ve aykırı olanı temsil ettiğini söylemek mümkün.
Zaten Peter Schumann'ın performans öncesi yazdığı mektup
topluluğun konuyla ilgili düşüncesini açıkça ortaya koyuyor:</span></p><p align="JUSTIFY" style="margin-bottom: 0cm;">
</p><p align="JUSTIFY" style="margin-bottom: 0cm;">“<span style="font-size: 11pt;"><i>Demon'lar
bireye ve topluma ilham veren ya da onları sekteye uğratan,
görmezden gelen ya da bolluk ve bereketle kuşatan, kırıp geçiren
ya da yeniden yaşama döndüren, güçlerdir</i></span><span style="font-size: 11pt;">.” </span>
</p><p align="JUSTIFY" style="margin-bottom: 0cm;"></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjR5uMRkFvJ5yyc23d3zuC_6WoLFrVbsZUrW82MBSKTZLEMG3faxNpgYnTyCDSWLfXz6K0cIDOFNn2cd_C6UI5lVlWLPPsnUZutkLVRTbg5tL4BMlnYKeJUR6wLCInA285BpQ67BqMz3v8DkyHN7D8qsmLaFqXqO9bSp6PDUxmPQTRA4uojTS4ICwc4-Q/s2048/nazl%C4%B1%C3%BCmit.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" data-original-height="2048" data-original-width="1536" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjR5uMRkFvJ5yyc23d3zuC_6WoLFrVbsZUrW82MBSKTZLEMG3faxNpgYnTyCDSWLfXz6K0cIDOFNn2cd_C6UI5lVlWLPPsnUZutkLVRTbg5tL4BMlnYKeJUR6wLCInA285BpQ67BqMz3v8DkyHN7D8qsmLaFqXqO9bSp6PDUxmPQTRA4uojTS4ICwc4-Q/s320/nazl%C4%B1%C3%BCmit.jpg" width="240" /></a></div><span style="font-size: 11pt;">Olağan
hayatlarını sürdüren insanlar ve </span><span style="font-size: 11pt;"><i>demon</i></span><span style="font-size: 11pt;">ların
çatışması üzerine kurulu oyun; kukla ve beden performansı
sergileyen iki ekibin ardı ardına gelen karşılaşmaları ve
amansız mücadeleleriyle başlıyor ve “Demon”ların olağan
hayatları parçalaması ile insanları olağanüstü eylemlere
zorluyor. Ancak bu bir olmak ve bütün olmak kadar birey olma
cesaretini de gerektiriyor. Bazen düşünmeye ve konuşmaya; bazen
kapıları çalmaya, bazen ise o kapıları yıkmaya. Bazen bırakmaya
ve vazgeçmeye; bazen vazgeçmemeye ve özgürleşebilmek için bir
kuş gibi uçmaya... Ve bütün ekip üyelerinin giydiği beyaz
kıyafetler hem eşitliği, kardeşliği; hem barışı hem de
yeniden başlamaya cesaret eden insanların geleceğe meydan
okumasını anlatıyor bize. <br /></span><p></p><p align="JUSTIFY" style="margin-bottom: 0cm;"><span style="font-size: 11pt;">
</span></p><p align="JUSTIFY" style="margin-bottom: 0cm;"><span style="font-size: 11pt;">Kukla
ve beden performanslarının yanı sıra şarkılar, danslar, müzik,
tahta bacaklı açılış korteji ve gösteri sonunda dağıtılan
ekşi mayalı çavdar ekmeği ise gösteriyi bahar şenliklerinde
sergilenen seyirlik bir oyuna çeviriyor: Dionysos, Paskalya, Nevruz
ve Hıdırellez günlerinde olduğu gibi yeniden dirilişi, yaşama
sevincini, ekmeğin ve eğlencenin kardeşçe pay edildiği evrensel
bir ritüeli anıştırıyor seyredenlere.</span></p><p align="JUSTIFY" lang="" style="margin-bottom: 0cm;">
</p><p align="JUSTIFY" style="margin-bottom: 0cm;"><span style="font-size: 11pt;">Ancak
bu gösteri sonrasında gelen Karagözlü oyunun ise tam bir hayal
kırıklığı olduğunu söyleyebiliriz. Karagöz oyunu denecek
özelliklere sahip olmadığı için Karagözlü kukla şovu demenin
daha doğru olacağı bu gösteri, izleyicilere ses ve nidalar
üzerine kurulu bayağı bir eğlenceden fazlasını sunamadı ne
yazık ki. Gösteri takvimi boyunca Bread & Puppet Theater'ı
izlemek için gelen kalabalık seyirci arasında belki de ilk kez bir
Karagöz oyunu izlemiş olanlar Hacivat’ı hiç tanımadılar çünkü
oyunda Hacivat yoktu. Karagöz'ün temel unsurları olan semai, perde
gazeli ve Hacivat ile Karagöz söyleşisi oyunda bulunmuyordu.
Karagöz de bildiğimiz muzip ve şakacı biri olarak değil, oyunda
yer verilmeyen Hacivat gibi çocuklara neyin nasıl yapılacağını
anlatan bir öğretici olarak perdeden ayrıldı. Ayrıca bu oyunun
Cengiz Özek'in uzun yıllardır sergilediği Çöp Canavarı’ndan
kısa bir bölüm olması ve Bread & Puppet Theater
performansının alt metni ile ilişkilendirilebilecek bir unsur ya
da irticalen de olsa bir gönderme içermemesi de başka bir sorun
teşkil ediyordu. Her anlamda kötü bir seçim olan bu gösterinin
Bread & Puppet Theater ile aynı programda yer alması ise Bienal
sorumlularının etkinlikleri hangi içerik ve öncelikler
doğrultusunda biraraya getirdiği konusunda bizi ister istemez
düşünmeye sevk etti. </span></p><p align="JUSTIFY" style="margin-bottom: 0cm;"><span style="font-size: 11pt;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-size: 11pt;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiH9eKkKj12O3gGwTv7kNRZqYIU_2ESfp6sUj3vAwSXouzM9dzkoGsJmPLgDICfyLjHfGAMOAyXho28E8B24pIs4n-5bRnODsAKbF6zvHsCBQSZG9Tn0YnVbY3aVRl1J7w8UC9orw6btPRgDmp4t5x_0K87GP3wrcK8l52MrzwO2-KTtrWRApdiwpGS9Q/s2048/nazl%C4%B1%20%C3%BCmit.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="2048" data-original-width="1536" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiH9eKkKj12O3gGwTv7kNRZqYIU_2ESfp6sUj3vAwSXouzM9dzkoGsJmPLgDICfyLjHfGAMOAyXho28E8B24pIs4n-5bRnODsAKbF6zvHsCBQSZG9Tn0YnVbY3aVRl1J7w8UC9orw6btPRgDmp4t5x_0K87GP3wrcK8l52MrzwO2-KTtrWRApdiwpGS9Q/w150-h200/nazl%C4%B1%20%C3%BCmit.jpg" width="150" /></a></span></div><p></p><p align="JUSTIFY" style="margin-bottom: 0cm;"><span style="font-size: 11pt;">Sonuç
olarak; 60 yıla yakın zamandır çeşitli performans
geleneklerinden beslenerek kendine özgü bir gelenek inşa eden
Bread & Puppet Theater'ın bu geleneğe bağlı olarak gelişen
düşünme ve uygulama biçimlerini devam ettirmekteki ısrarını
görmek; tekrar tekrar ısıtılıp önümüze konulan ve Türk
Tiyatrosu'nun </span><span style="font-size: 11pt;"><i>demon</i></span><span style="font-size: 11pt;">'ı
Karagöz'ün kendine özgü geleneklerinden dolayı çağın dışında
kaldığını, modernleştirilmesi gerektiğini, aksi takdirde
öleceğini savunan içi boş tartışmalara da umarım bir son
getirmemizi sağlayacak.</span></p><p align="JUSTIFY" style="margin-bottom: 0cm;"><span style="font-size: 11pt;"> </span></p><p align="JUSTIFY" style="margin-bottom: 0cm;"><b style="font-size: 11pt; text-align: left;"><br /></b></p><p align="JUSTIFY" style="margin-bottom: 0cm;"><b style="font-size: 11pt; text-align: left;">Bread
& Puppet Theater Istanbul ekibi</b></p>
<p align="JUSTIFY" style="margin-bottom: 0cm;"></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgMzDt2ZR2GuxjOhme7wiDIBWnnNYnqAeKE7YRl2kyq6qojaVmjRLFq2sjA1jF9IRpeD6s8DG1s7XFNXmCcQOCurtIP14UxkYiwr9pKX-G3irjk-SBhyHYvfT2wNUsKRfL4eFuTpf-oDNWu5tlXBBil-U7u9zeXK334FZ90Wi5iCjE8oXRFyt4o3DD4nA/s3438/SezerA%C4%9Fgez.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" data-original-height="3438" data-original-width="2302" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgMzDt2ZR2GuxjOhme7wiDIBWnnNYnqAeKE7YRl2kyq6qojaVmjRLFq2sjA1jF9IRpeD6s8DG1s7XFNXmCcQOCurtIP14UxkYiwr9pKX-G3irjk-SBhyHYvfT2wNUsKRfL4eFuTpf-oDNWu5tlXBBil-U7u9zeXK334FZ90Wi5iCjE8oXRFyt4o3DD4nA/s320/SezerA%C4%9Fgez.jpg" width="214" /></a></div><span style="font-size: 11pt;">Çok
çeşitli uzmanlık ve ilgi alanları bulunan (Karagöz-kukla
sanatçısı, tasarımcı, yazar, oyuncu, avukat, akademisyen, mimar,
çizer, drama lideri, öğretmen, müsizyen vb.), başta Istanbul
olmak üzere Türkiye’nin farklı şehirlerinden gelerek, Bread and
Puppet Theater Istanbul performanslarının hazırlık ve temsil
sürecine katılan isimler şunlardır:</span><p></p>
<p align="JUSTIFY" style="margin-bottom: 0cm;"><span style="font-size: 11pt;">Akın
Aydın, Aylin Rodoplu, Ayşe Turan, Ayşegül Çelebi, Barış Kaan
Çapan, Bengü Şener, Beyhan Tunçyürek Erdem, Birsen Atakan, Burak
Çiçek, Burçak Salungan Dinç, Buse Atar, Buse Kılınç, Cansu
Akdeniz, Cemre Bulak, Ceyda Selvi, Ebru Nazlı, Efe Arslan, Elanur
Yıldız, Emel Sancaklı, Eren Ege Uyanık, Evren Gülseven, Eylül
Güngör, Ezgi Artuç, Ferhat Kaya, Gonca Katman, Gonca Yalçın,
Gökçe Deniz Balkan, Gül Şener, İffet Kendirli, İlda Ersezer,
İnci Oğuz, Julie Gallasse, Kardelen Kendir, Melisa Doğan, Meriç
Taner Kadıoğlu, Nazlı Ümit, Ömer Temtek, Öykü Gür, Öykü
Telci, Özge Toparlak, Peral Filiz, Pınar Gerçek, Sedef Dündar,
Sedef Kermen, Selen Güngör, Selenay Fidan, Selin Asya Yaşar, Sıla
Gökkaya, Sibel Havutlu, Sudenaz Tüzünal, Şevvalnur Dildar, Şeyma
Ulusoy, Şirin Keskin İndere, Şükran Çakmak, Tuana Adaver, Tuğba
Acar, Yağmur Doğan Yağmur Sağlam, Zeynep Akpınar, Zeynep
Karagöz, Zeynep Tezyürürler. <br /></span>
</p>
<p style="margin-bottom: 0cm;">
</p><p align="JUSTIFY" style="margin-bottom: 0cm;">
</p>
<p style="margin-bottom: 0cm;">
</p>kukla 34http://www.blogger.com/profile/07938508939572945815noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3508924669737376427.post-44928008962075582252023-01-22T05:02:00.002-08:002023-01-22T05:03:56.559-08:00UNUTULAN<p> </p><p style="margin-bottom: 0cm;"></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgjdqFeuM-JA5ACSFOkujO5i9FHIXNmToBfv6MaMC0o18tjHLdqzHzutZd_Pt8dM_33IYmYGHEBz7f-ECqGZOZk1WZTDwY38MKMkx3EBCc3Fg35XK0ARwRP60atsddxuFlcvnW-5ga8wY71pTeEHy3wY8kKWDRn_RBekPfSk7-EwdW73G39QGhvxjgx_w/s1285/unutulan_afis_web_900px.jpg" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" data-original-height="1285" data-original-width="900" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgjdqFeuM-JA5ACSFOkujO5i9FHIXNmToBfv6MaMC0o18tjHLdqzHzutZd_Pt8dM_33IYmYGHEBz7f-ECqGZOZk1WZTDwY38MKMkx3EBCc3Fg35XK0ARwRP60atsddxuFlcvnW-5ga8wY71pTeEHy3wY8kKWDRn_RBekPfSk7-EwdW73G39QGhvxjgx_w/s320/unutulan_afis_web_900px.jpg" width="224" /></a></div><span style="font-family: Arial, serif;"><span style="font-size: small;">BOŞLUKTA
ASILI DURAN İKİ KADIN. ZAMANSIZ, TARİHSİZ. GÖRÜNMEYİ YA DA
TEMSİL EDİLMEYİ BEKLİYORLAR. HERHANGİ BİR ZAMAN, HERHANGİ BİR
YERDE, YİNE KADIN OYUNCULAR TARAFINDAN. <br /></span></span><p></p>
<p style="margin-bottom: 0cm;"><span style="font-family: Arial, serif;"><span style="font-size: small;"><b>UNUTULAN…
</b></span></span>
</p>
<p style="margin-bottom: 0cm;"><span style="font-family: Arial, serif;"><span style="font-size: small;">Elif
Ongan Tekçe’nin kaleme aldığı, Sanem Öge‘nin yönetmenliğini
üstlendiği ve Burçak Karaboğa Güney (Nıvart) ve yine Elif Ongan
Tekçe’nin (Mari) rol aldığı Unutulan isimli oyun Mart
2018’den bu yana pek çok farklı mekanda sahnelenmeye devam
ediyor. Oyun, seçilen konu, dramaturji ve beden çalışmalarıyla
beraber üç kadın tiyatrocunun kolektif bir üretim sürecini
yansıtması açısından da önem arz ediyor.</span></span></p>
<p style="margin-bottom: 0cm;"><span style="font-family: Arial, serif;"><span style="font-size: small;">Çalıştıkları
kumpanyanın borcuna karşılık Anadolu’da bir otele rehin
bırakılmış iki tiyatrocu kadın. Biri Mari diğeri Nvart. Zamanın
çoğunu rolllere girerek ve kendi aralarında kurguladıkları
sahnelerle geçiriyorlar. Dışarıyla kurdukları tek bağ ise sert
bir şekilde yumruklanan kapı sesi sonrası bazen kova ve temizlik
malzemelerini alarak, bazen de giysilerinin bir kısmını çıkararak
odadan çıkmaları; yorgun ve tükenmiş bir şekilde yaşadıkları
otel bodrumuna geri dönmeleri. </span></span></p>
<p style="margin-bottom: 0cm;"><span style="font-family: Arial, serif;"><span style="font-size: small;">Oyunda
geçen Mari ve Nvart karakterleri gerçekte tek bir kişiyi, Mari
Nıvart adlı bir oyuncunun hikâyesini hiç anlatmadan temsili
olarak ortaya koyuyor: </span></span>
</p>
<p style="margin-bottom: 0cm;"><span style="font-family: Arial, serif;"><span style="font-size: small;">Mari
Nıvart isimli Ermeni asıllı kadın oyuncu müslüman bir erkekle
yaşadığı ilişkiden hamile kalır. Bunu kimseye anlatamayacağı
gibi o bebeği de doğuramaz ve bebeği kendi yöntemleriyle
düşürmeye çalışır. Bir gün sahnede Kamelyalı Kadın’ı
oynarken kanamadan dolayı hayatını kaybeder. </span></span></p>
<p style="margin-bottom: 0cm;"><span style="font-family: Arial, serif;"><span style="font-size: small;">Mari
Nvart’ın bu acıklı hikayesi ise üst bir kurmaca olan oyun
öyküsünün içinde oyunun oyunu kurgusuyla seyirciye aktarılıyor.</span></span></p><p style="margin-bottom: 0cm;"><span style="font-family: Arial, serif;"><span style="font-size: small;"><br /></span></span></p>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhBKUYDNE_O1I7AG16oYqd5fQeLq9pS4gy3k-UJti6FNb03T82fTFG1l0WbyvMDLYYPX6_4OFyjCIdiq7g5DTwsMOP6fc5OMTbWIDQyp4Qx_J24CDRNUnt31PB1Q6_5RH5ukQMdiBCG7fCHbkxsVs9mLgaQ8I9w7OjeAH3d8H9v6AO4HuJToGsgIUa7Dg/s1620/KV2_5989-33.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="596" data-original-width="1620" height="148" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhBKUYDNE_O1I7AG16oYqd5fQeLq9pS4gy3k-UJti6FNb03T82fTFG1l0WbyvMDLYYPX6_4OFyjCIdiq7g5DTwsMOP6fc5OMTbWIDQyp4Qx_J24CDRNUnt31PB1Q6_5RH5ukQMdiBCG7fCHbkxsVs9mLgaQ8I9w7OjeAH3d8H9v6AO4HuJToGsgIUa7Dg/w400-h148/KV2_5989-33.jpg" width="400" /></a></div>
<p style="margin-bottom: 0cm;"><span style="font-family: Arial, serif;"><span style="font-size: small;"><b>Zamansız
ve mekansız hayatlar</b></span></span></p>
<p style="margin-bottom: 0cm;"><span style="font-family: Arial, serif;"><span style="font-size: small;">Oyun
sırasında mekân ise neredeyse boş. Sahnede oyuncuların
kullandığı nesneler, özel eşyaları da görünmez olmuş (
sigara, çakmak, ruj vb). Kadınların kullandıkları, sahip
olabileceği ya da arzu duyduğu her şey görünmez. Bunun tersi
olanlarsa kova ve temizlik malzemeleri, önlükler ortada. Çünkü
onlar farklı göstergeler. Oyun içindeki kadınlar da bir anlamda
görünmez. Çünkü onların varlıkları çoktan unutulmuş.
Kadınlar ancak rol içinde kendilerini temsil ediyorlar ama bunu
yine sadece kendileri görüyorlar, başkalarının hiç görmediği
bir temsil var. Birbirlerinin varlığıyla ve roller içinde var
olabiliyorlar. Mekân ne kadar tek ve kapalıysa- zaman o kadar çok
katmanlı. İlki o kadınların sahnede oldukları şimdiki zaman,
ikincisi o kadınların temsil edildikleri oyunsu zaman. Üçüncüsü
geçmiş ve şimdiki zaman arasında anıştırılan kurgusal zaman. </span></span>
</p>
<p style="margin-bottom: 0cm;"><span style="font-family: Arial, serif;"><span style="font-size: small;">Oyun;
başı, sonu, ortası belirlenmiş bir öyküden çok arada
kalmışlığı öne çıkartmak istediği için neredeyse zamansız
ve mekânsız. Ne şimdiki zaman, ne geçmiş, ne gelecek. Bu aralık
o kadar havada duruyor ki hiçbir zaman bir yere ulaşmayacak ve
sonsuza kadar sürüp gidecek gibi adeta. Boşlukta asılı duran iki
kadın. Zamansız, tarihsiz. Görünmeyi ya da temsil edilmeyi
bekliyorlar. Herhangi bir zaman, herhangi bir yerde yine kadın
oyuncular tarafından.</span></span></p>
<p style="margin-bottom: 0cm;"><span style="font-family: Arial, serif;"><span style="font-size: small;"><b>Kadının
tadı yoksa adı da yok</b></span></span></p>
<p style="margin-bottom: 0cm;"><span style="font-family: Arial, serif;"><span style="font-size: small;">Bedensel
anlatım ise oyunda önemli bir unsur olarak kullanılıyor. Feminist
tiyatronun </span></span><span style="font-family: Arial, serif;"><span style="font-size: small;"><i>kadın
her şeyi bedeniyle yazar çünkü dil erildir</i></span></span><span style="font-family: Arial, serif;"><span style="font-size: small;">
düsturuna uygun olarak, dille anlatılamayan her şey, iki kadın
oyuncunun bedeniyle anlatılıyor. Uzun ama belirsiz bir süre otel
bodrumunda yaşayan iki kadının bedeninde görünen çökmüşlük
ve deformasyon yaş özellikleri belirsiz bırakılarak etkili bir
şekilde aktarılıyor ve kadın bedeninin nasıl meta olarak
değerlendirildiğine dikkat çekiliyor.</span></span></p>
<p style="margin-bottom: 0cm;"><span style="font-family: Arial, serif;"><span style="font-size: small;">Cumhuriyet’in
kuruluşundan sonra Müslüman kadınların sahneye çıkmaya
başlamasıyla, tiyatro kumpanyalarında yer alan Ermeni asıllı
kadın oyuncuların aynı şekilde talep görmüyor olması da
aslında politik bir tutumdan çok eril bir yaklaşıma işaret
ediyor. Kadın oyuncular, kimlikleriyle değil bedenleriyle var
oluyorlar. Kısaca bedensel olarak değer ifade etmeyen bir kadının
bu alanda var olma şansı da olmuyor. </span></span>
</p>
<p style="margin-bottom: 0cm;"><span style="font-family: Arial, serif;"><span style="font-size: small;">Ancak
bu durum “değersiz” bir kadın oyuncunun yine de bir meta olduğu
gerçeğini değiştirmiyor. Bu nedenle bir mal gibi rehin
bırakılabiliyor ve farklı amaçlarla kullanılmaya devam ediyor.
Oyunda bu durum kapı sesiyle ortaya çıkıyor. Kadınlar hizmet
için kova ve süpürgeleriyle çıkıyorlar, bazen de soyunup
çıkıyorlar o da başka bir türlü hizmeti yansıtıyor aslında.</span></span></p><p style="margin-bottom: 0cm;"><span style="font-family: Arial, serif;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: Arial, serif;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjE-JS8T36tCLFUKJzaue7TIJWNGaxY3KMtpN6dxcsUTFAiZEvG5XmcMR4qQQp4pIDnLGM3WoyRaKs8IevbOqc1YAw-uTceFWctHTlk1SP6h9jokijiSfdX3H465oYBq0FOC1xYB7Yav0dvQpYwSZflMICVDPOZzO9MkBzAX-z662HjSXMaeuUeJTn7vg/s1000/unutulan-tiyatro-rportaj-tijyen-savaskan.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="750" data-original-width="1000" height="300" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjE-JS8T36tCLFUKJzaue7TIJWNGaxY3KMtpN6dxcsUTFAiZEvG5XmcMR4qQQp4pIDnLGM3WoyRaKs8IevbOqc1YAw-uTceFWctHTlk1SP6h9jokijiSfdX3H465oYBq0FOC1xYB7Yav0dvQpYwSZflMICVDPOZzO9MkBzAX-z662HjSXMaeuUeJTn7vg/w400-h300/unutulan-tiyatro-rportaj-tijyen-savaskan.jpg" width="400" /></a></span></div><p></p>
<p style="margin-bottom: 0cm;"><span style="font-family: Arial, serif;"><span style="font-size: small;">Oyunda
söz konusu olan sadece kadın meselesi de değil, bir anlamda
tiyatronun meta olarak değersizleştirilmesi. Ermeni oyuncuların ve
kadın tiyatrocuların ötesinde tiyatronun yer altına sokulması
durumu var. Bir sürü yeraltı tiyatrosu var ve bugün de pek çok
tiyatro yalnız oralarda var olabiliyor. Tiyatro her dönem sistemle
flört ettiği ölçüde görünür olabiliyor, aksi durumda yer
üstüne çıkması sistem tarafından adeta yasak ediliyor. Ancak
tiyatrolar yeraltında bile olsalar zamansız ve mekânsız bir
şekilde bize ışık tutmayı başarabiliyor.</span></span></p>
<p style="margin-bottom: 0cm;"><span style="font-family: Arial, serif;"><span style="font-size: small;"><b>Öney
OLCAYTU</b></span></span></p>
<p style="margin-bottom: 0cm;"><br />
</p>
<p style="margin-bottom: 0cm;"><span style="font-family: Arial, serif;"><span style="font-size: small;"><b>Yazan :</b></span></span><span style="font-family: Arial, serif;"><span style="font-size: small;">
Elif Ongan Tekçe</span></span></p>
<p style="margin-bottom: 0cm;"><span style="font-family: Arial, serif;"><span style="font-size: small;"><b>Yöneten :</b></span></span><span style="font-family: Arial, serif;"><span style="font-size: small;">
Sanem Öge</span></span></p>
<p style="margin-bottom: 0cm;"><span style="font-family: Arial, serif;"><span style="font-size: small;"><b>Oynayanlar :</b></span></span><span style="font-family: Arial, serif;"><span style="font-size: small;">
Elif Ongan Tekçe, Burçak Karaboğa Güney</span></span></p>
<p style="margin-bottom: 0cm;"><span style="font-family: Arial, serif;"><span style="font-size: small;"><b>Afiş-Teaser :</b></span></span><span style="font-family: Arial, serif;"><span style="font-size: small;">
Ümit Kıvanç</span></span></p>
<p style="margin-bottom: 0cm;"><span style="font-family: Arial, serif;"><span style="font-size: small;"><b>Ses :</b></span></span><span style="font-family: Arial, serif;"><span style="font-size: small;">
Deniz Ceyhan</span></span></p>
<p style="margin-bottom: 0cm;"><span style="font-family: Arial, serif;"><span style="font-size: small;"><b>Işık :</b></span></span><span style="font-family: Arial, serif;"><span style="font-size: small;">
Akın Yılmaz</span></span></p>
<p style="margin-bottom: 0cm;"><span style="font-family: Arial, serif;"><span style="font-size: small;"><b>Kostüm :</b></span></span><span style="font-family: Arial, serif;"><span style="font-size: small;">
Tuğba Eke</span></span></p>
<p style="margin-bottom: 0cm;"><span style="font-family: Arial, serif;"><span style="font-size: small;"><b>Prodüksiyon
Sorumlusu :</b></span></span><span style="font-family: Arial, serif;"><span style="font-size: small;">
Ecem Camcı</span></span></p>
<p style="margin-bottom: 0cm;"> </p>kukla 34http://www.blogger.com/profile/07938508939572945815noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3508924669737376427.post-503131574737878422016-12-08T13:24:00.003-08:002017-01-30T22:31:41.928-08:00Hades’in Arka Bahçesi<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="MsoNormal">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgbsqHicvsaQs9jD1k-Yi9jTjQGvPHUkhRb_Sb8bVnSfGyJwLEaM0N3IZKAFCMUa0zf4aJ8wlRCsJW0bcGyclQrmGBPAUV1CFdmbgig7cwdv-bh5FQFAk8xelWVwLqJN6m3nKK70Me2CLk/s1600/hades.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgbsqHicvsaQs9jD1k-Yi9jTjQGvPHUkhRb_Sb8bVnSfGyJwLEaM0N3IZKAFCMUa0zf4aJ8wlRCsJW0bcGyclQrmGBPAUV1CFdmbgig7cwdv-bh5FQFAk8xelWVwLqJN6m3nKK70Me2CLk/s400/hades.jpg" width="285" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<div class="MsoNormal">
<b>İNSAN OLAN İÇİN VİCDANIYLA SAVAŞMAK KÖTÜLÜKLERLE SAVAŞMAKTAN
ÇOK DAHA ZOR OLSA GEREK. BU YÜZDEN İNSAN OLANLAR YENİ GELENLER KİM OLURSA OLSUN
KAPIYI AÇIK BIRAKACAKLARDIR. GÜÇLÜ OLDUKLARI İÇİN DEĞİL VİCDANLI OLDUKLARI
İÇİN.</b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Tiyatro İs, Hilal Kuvvet‘in yazdığı Sinem Çubuk‘un
yönettiği Hades’in Arka Bahçesi adlı oyunla Ekim ayından bu yana
seyirci karşısına çıkıyor.</div>
<div class="MsoNormal">
Yaşıyoruz çünkü umudumuz var. Ölmeden önce bişeyleri
gerçekleştireceğimizi umut ediyoruz. Ama bütün umutların tükendiği, her şeyin
baş aşağı gittiği bir dünyada yaşamak zorunda kalsak? Hem ölümün bir son değil de
yeni bir dünyaya geçiş olduğunu öğrenmişsek? Ölmek yeni bir umut olmaz mı bizim
için? </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Bir Ayrılık, Bir Yoksulluk, Bir de Ölüm...</b></div>
<div class="MsoNormal">
Ölmek, ölümü göze almak. Yaşadığımız hayata dair her şeyden
vazgeçmek. Bir umut peşinde başka bir dünyaya açılmak. Göçmek. Göç etmek. Ama
yine de kabul edilmemek. Dışarıda bırakılmak. Sonsuz bir kısır döngüye mahkûm
edilmek. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Yoksulluk, açlık, savaş ve terör yüzünden yerinden yurdundan
kopmak zorunda kalan milyonlarca insan gibi. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgQV47cP_8T48XCAczyMnCRGdk767novEgsXlKVx13lHlek4_o3rHCRNY30YxMg35PKdvoyRRlSbAigVMmGYW0qeuSdQF9W6ZUb1aWbjbQ70VucDU1lFumTJ4k3p9cQ26vRKSqh7ekhjzU/s1600/15284899_1307181849346542_3492058811630303285_n.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="245" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgQV47cP_8T48XCAczyMnCRGdk767novEgsXlKVx13lHlek4_o3rHCRNY30YxMg35PKdvoyRRlSbAigVMmGYW0qeuSdQF9W6ZUb1aWbjbQ70VucDU1lFumTJ4k3p9cQ26vRKSqh7ekhjzU/s400/15284899_1307181849346542_3492058811630303285_n.jpg" width="400" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Onları hiç görmeden; yoksulluğa, açlığa ve savaşlara
kapımızı örterek mutlu olabilir miyiz acaba? Peki ya vicdan? Bizi rahat bırakır
mı dersiniz?</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
İnsan olan için vicdanıyla savaşmak kötülüklerle savaşmaktan
çok daha zor olsa gerek. Bu yüzden insan olanlar yeni gelenler kim olursa olsun
kapıyı açık bırakacaklardır. Güçlü oldukları için değil vicdanlı oldukları
için.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Ölmek bir daha yaralanmamak...</b></div>
<div class="MsoNormal">
Dünya her gün kültürel erozyona uğruyor, her geçen gün ile beraber
yeni yıkımlar yaşıyoruz; kendimize, çevremize, yaşadıklarımıza
yabancılaşıyoruz. Bir kere değil bin kere ölüyoruz. Ve bu ölümler hiç durmuyor.
Ölüm sıradanlaşıyor, basitleşiyor. Ölümün basitliği hayatı da
değersizleştiriyor. Yaşamaya değer bişeyler bulamıyoruz hayatta. Acılarımızla,
öfkemizle, nefretimizle tutunmaya çalışıyoruz hayata. Daha ölmeden cehenneme
çeviriyoruz hayatımızı. Ölüm bu yüzden olacak korktuğumuz kadar çok yaralamıyor
bizi. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhuXRFnspXoryEQSI1CYjZE6YbfdnUC30Qo8dHMa4iwY6V9mED1b291veT56TalAnXAweNRPWNQOUX8f-LS_g75Plvc8vI1n0jeaVc3rLSq9OSPwUN-n9Y6yPgw8R5xxMNmbM2byQqOx4g/s1600/15056501_1293163207415073_1142234627328150925_n.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="266" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhuXRFnspXoryEQSI1CYjZE6YbfdnUC30Qo8dHMa4iwY6V9mED1b291veT56TalAnXAweNRPWNQOUX8f-LS_g75Plvc8vI1n0jeaVc3rLSq9OSPwUN-n9Y6yPgw8R5xxMNmbM2byQqOx4g/s400/15056501_1293163207415073_1142234627328150925_n.jpg" width="400" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Oyun da tam bu noktanın üzerinde duruyor; ölüm – yaşam ikilemini
baş aşağı çevirerek ölümü yaşamdan daha önemli bir yere koyuyor ve
yaşanılamayan hayatları eğlenceli bir şekilde hicvediyor.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Ekip İşi Tiyatro</b></div>
<div class="MsoNormal">
Oyunu harika bir ekip ruhuyla sunan oyuncuların da bu
eğlencede payı büyük. Birbirini tanıyan, dinleyen, birlikte bişeyler yapmaya
çalışan genç, hevesli ve amatör ruhunu hiç kaybetmeyen bir kadro. Hepsi ayrı ayrı çok başarılı, ama
birliktelikleri çok daha fazla anlam katıyor oyuna.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjW4_YR0AijpTFKmUoR0ESDhXTMXnG3qehId6D3o_jOgiPW1gOevCLlqPdhpkxwtGPPegZj2XMwtsnQPHwjT2NbigyEYhRqZL9H26rmq60UKpAYEUYcm4OsxwpsB7ENXNufLhrEKmhW33A/s1600/14089151_1211279172270144_7578106635131212580_n.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="266" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjW4_YR0AijpTFKmUoR0ESDhXTMXnG3qehId6D3o_jOgiPW1gOevCLlqPdhpkxwtGPPegZj2XMwtsnQPHwjT2NbigyEYhRqZL9H26rmq60UKpAYEUYcm4OsxwpsB7ENXNufLhrEKmhW33A/s400/14089151_1211279172270144_7578106635131212580_n.jpg" width="400" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Ancak oyunun iyi taraflarını gördüğümüz gibi eksik
noktalarına da işaret etmemiz şart. Birincisi oyun şu haliyle çok kısa ve
finali sönük kalıyor. Çok ilginç bir konu, başarılı bir şekilde sahneye
taşınmış; ama yeteri kadar geliştirilmemiş, bir şekilde eksik kalmış. Oyunun
düğüm ve çözüm bölümleri biraz daha işlense akıllardan çıkmayacak bir oyun
olabilir belki. Elbette oyunun metin anlamında revize edilebileceğini düşünerek
yazıyorum bu eleştirimi. Çünkü Tiyatro İS Ekibi, sahip olduğu enerji ve birikim ile çok daha
iyisini yapabilecek potansiyele sahip kuşkusuz.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Ayrıca oyundaki
müzikli bölüm çok keyifliydi. Keşke birkaç yerde daha kullanılsaydı. Ekibin
müzikal zenginliği oyuna daha fazla yansıtılabilirdi. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi5vggthf3y5MAdaNsjG1t60ELNnYbMAwax2OXwjna-iYMFPphyVpP6sueYCJkg5RxS_zjy5Lkwkcxv2QCkktpW8nSc6Ekwjz2_Y1wGzDsfyHn0tGpXlQ9d9C-P-B2ndjGMEvPd0l0Wlao/s1600/14695556_1264328333631894_9004006926502941832_n.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="266" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi5vggthf3y5MAdaNsjG1t60ELNnYbMAwax2OXwjna-iYMFPphyVpP6sueYCJkg5RxS_zjy5Lkwkcxv2QCkktpW8nSc6Ekwjz2_Y1wGzDsfyHn0tGpXlQ9d9C-P-B2ndjGMEvPd0l0Wlao/s400/14695556_1264328333631894_9004006926502941832_n.jpg" width="400" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Yine de eksiklerine rağmen keyifle izlenecek bir tiyatro
oyunu olduğunu söyleyebiliriz. Oyun sezon boyunca Sahne Aznavur’da izlenebilir.
</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Yazan:</b> Hilal Kuvvet<br />
<b>
Yöneten:</b> Sinem Çubuk<br />
<b>
Yardımcı Yönetmen: </b>Basil Abdunnur<br />
<b>
Oyuncular: </b> Cihan Alparslan, Hilal Kuvvet, Mert Can Ertürk, Mustafa
Uhud Çoban, Ömür Sevgi Çil, Seda Çakmaksoy, Sinem Çubuk, Sude Çubuk, Ufuk Tevge </div>
<div class="MsoNormal">
<b>Müzik: </b>Burçak Çöllü<br />
<b>
Elemental Müzik ve Dans:</b> Can Emre Uygan<br />
<b>
Koreografi: </b>Köksal Ünal<br />
<b>
Dekor Tasarım:</b> İbrahim Ortakıcık<br />
<b>
Işık Tasarım: </b>Yasin Gültepe<br />
<b>
Işık Uygulama: </b>Mehmet Can Öztürk<br />
<b>
Kostüm Uygulama: </b>Fatma Akın, Sevtap Çubuk<br />
<b>
Afiş Tasarım:</b> Benan Akın </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Sahne Aznavur: </b>Asmalımescit Mahallesi İstiklal Caddesi
Aznavur Pasajı No:108 Kat:8, İstanbul, Beyoğlu / Tel: +90 532 480 90 93 /
Rezervasyon: +90 532 480 90 93 </div>
<div class="MsoNormal">
</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
</div>
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: 14pt;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
kukla 34http://www.blogger.com/profile/07938508939572945815noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3508924669737376427.post-51200854034209366872016-11-29T11:15:00.000-08:002017-01-30T22:31:41.931-08:00Kaybolan Renk... <div class="MsoNormal">
2300 yıl önce eşi benzeri
olmayan bir renk daha vardı. Hem de bildiğimiz renklerden çok farklı. Bitkide,
hayvanda, havada, suda, doğada bulunmayan bir renk. Tamamen insana özgü, büyüleyici
bir renk!<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgKeqLvy2feeA4Pg5ESyYI1BdRVYpJUx-E4WttmNV4qRNeQdVdkFxeZEMm1pvbFdESqH9gcVH8FFQS9GkykWE3I4WPobLGIq5qxq77EfSW8RVsIOTXz2bwg403qWMZHB6zuSdzputlMV9M/s1600/paul-klee-fire-in-the-evening.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgKeqLvy2feeA4Pg5ESyYI1BdRVYpJUx-E4WttmNV4qRNeQdVdkFxeZEMm1pvbFdESqH9gcVH8FFQS9GkykWE3I4WPobLGIq5qxq77EfSW8RVsIOTXz2bwg403qWMZHB6zuSdzputlMV9M/s320/paul-klee-fire-in-the-evening.jpg" width="309" /></a></div>
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="MsoNormal">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<div class="MsoNormal">
İlk formüle edenler “Tanrının Rengi” dediler bu yeni buluş için. Çünkü
o güne kadar dünyada görülmemiş bir renkti bu. İskenderiye Şehrini dünyanın
merkezi haline getirmiş, I. Ptolemaios Soter’i firavunlar kadar kudretli
kılmıştı.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiRxP52pIeN-y_b01wUddhCrNFRsX4hPMmlUl3TyYo4JBz2eFVhn7z8W4BNGs_c14n1dudAFxwK4BXGvWOfUzRYYs_0zuAIL7B3c2oy2OBVHr2kldTsJjx7zgULci6ufNtm4I8JbTxLVGY/s1600/PAUL-KLEE-2.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="261" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiRxP52pIeN-y_b01wUddhCrNFRsX4hPMmlUl3TyYo4JBz2eFVhn7z8W4BNGs_c14n1dudAFxwK4BXGvWOfUzRYYs_0zuAIL7B3c2oy2OBVHr2kldTsJjx7zgULci6ufNtm4I8JbTxLVGY/s320/PAUL-KLEE-2.jpg" width="320" /></a></div>
<br /></div>
</div>
</div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="MsoNormal">
<div class="MsoNormal">
<span style="background: white; color: #252525; font-family: "arial" , "sans-serif"; font-size: 10.5pt; line-height: 115%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
“Tanrının Rengi”ni görebilmek için dünyanın her yerinden insanlar
geliyordu İskenderiye Şehrine. <span class="apple-converted-space">Başka bir yere
çıkartılması yasaklanmıştı.Tanrının Rengi Tanrının Şehrinde görülebilirdi
ancak. Formül İskenderiye Kütüphanesi’nde saklıydı ve hükümdardan başka kimse yerini
bilmiyordu. Şehrin en iyi korunan sırrıydı belki de. “Tanrının Rengi” dünyaya
birkaç yüzyıl egemen oldu bu şekilde. Ta ki </span>İskenderiye Kütüphanesi yanıp
kül olana kadar… <o:p></o:p><br />
<br /></div>
</div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="MsoNormal">
<div class="MsoNormal">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj6c6ctd-x8XMxXg_W3-CnZEAqSqcjA3vsmOWz_BuOwpm3Pudbvje57FpDBJQd1xxU845H0DUHEWIaOIKSryW7vtjcKVH1jXRmsc7aubDe1hwNByHqOUOO1PDpu9n8we0_Z1d8YLJu4zPw/s1600/tate_klee.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="247" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj6c6ctd-x8XMxXg_W3-CnZEAqSqcjA3vsmOWz_BuOwpm3Pudbvje57FpDBJQd1xxU845H0DUHEWIaOIKSryW7vtjcKVH1jXRmsc7aubDe1hwNByHqOUOO1PDpu9n8we0_Z1d8YLJu4zPw/s320/tate_klee.jpg" width="320" /></a></div>
<br />
<div class="MsoNormal">
Sonrasında formüle bir
daha ulaşılamadı. “Tanrının Rengi”ni arayanlar epey çok oldu. Ancak hiç kimse bir
daha o rengin büyüsünü yakalayamadı. Ve doğa kendine meydan okuyan bu rengi zaman
ile mağlup etti.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgBYxlaZ6llgNtrtsnYoo8jjIYzISiwHxhS4ANzwMyrNEOiMqDETsYXIFwlEoz3gAW1wAprni4pWenw4GpHHNeiZ1KJd9zmEYezU4j5o-x7l-nERTr-AnI3j1frWAWrDzkQSo-FDGDin4Q/s1600/klee-alterklang1925.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="311" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgBYxlaZ6llgNtrtsnYoo8jjIYzISiwHxhS4ANzwMyrNEOiMqDETsYXIFwlEoz3gAW1wAprni4pWenw4GpHHNeiZ1KJd9zmEYezU4j5o-x7l-nERTr-AnI3j1frWAWrDzkQSo-FDGDin4Q/s320/klee-alterklang1925.jpg" width="320" /></a></div>
<br />
Önce meydanlar; sonra caddeler,
sokaklar ve evler. “Tanrının Rengi” solup gitti bütün bir şehirden azar azar.
Ne papirüsler, ne resimler ne freskler koruyabildi bu eşsiz rengi. Gün geldi, eller,
gözler, kalpler de unuttu. Tanrının
rengi parlayan bir ateş gibi söndü ve yok oldu. Sadece bir efsane kaldı ondan
geriye. Ben bu efsaneyi duydum birinden. Benim de bundan başka bildiğim bişey
yok…<o:p></o:p></div>
</div>
</div>
</div>
kukla 34http://www.blogger.com/profile/07938508939572945815noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3508924669737376427.post-73410002837007230702016-11-29T11:08:00.002-08:002017-01-30T22:31:41.944-08:00Rüya<div class="MsoNormal">
Osmanbey’de bir apartmandayım. Çok eski bir bina. Belki
yüzyıllık. 4.kata çıkacağız. Arkadaşım tramvaya binelim diyor. Nasıl yani? Bu
apartmanda asansör yokmuş. Katlar arasında bir tramvay çalışıyor. Kırmızı
külüstür bir tramvay. İstiklal Caddesi’ndeki tramvaylara benziyor. İnanılır
gibi değil, apartman içinde bir tramvay. Peki bu apartmanı neden kimse
bilmiyor? Arkadaşım binanın unutulduğunu söylüyor. İlk Paris’te yapmışlar
tramvaylı bir apartman. Fakat çok maliyetli oluyor diye asansöre geçmişler. Bu
bina ise yapıldığı gibi kalmış. Çok ilginç. Nasıl unutulabilir ki böyle bir
bina? </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiNHECkXm8RN09cwfiu9Q1qlFX4XaMOJCscriMFgTA1MnQR1vRS7ALQDDK-bByqueGuanrz5JnjDHW5rnL_y9zI21xC_04CghI5xlg6vaxyQFPOlDorIyusGGVZcG7Nv3Fpkk7btJVJMqg/s1600/pandora-s-box-1951%25281%2529.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiNHECkXm8RN09cwfiu9Q1qlFX4XaMOJCscriMFgTA1MnQR1vRS7ALQDDK-bByqueGuanrz5JnjDHW5rnL_y9zI21xC_04CghI5xlg6vaxyQFPOlDorIyusGGVZcG7Nv3Fpkk7btJVJMqg/s320/pandora-s-box-1951%25281%2529.jpg" width="320" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Tramvaya bindik, eğimli bir yoldan döne döne yukarı çıkıyoruz. Sadece duvarlar ve ahşap kapılar görünüyor. 4.Kattayız.
Her taraf karanlık. Yerde bisiklet tekerleri. Köşede bir su teknesi parlıyor.
Safran sarısı bir su var içinde. Suya doğru gidiyorum, dokunacağım. Bir ses
“Sakın!” diyor. Dönüyorum. Küçük bir kız çocuğu. Neden? “O suyu sivrisinekler
için koydum, şekerli. İçine de bir kablo sarkıttım, elektrik veriyorum. Suya
gelen sivrisinekler çarpılacak” Çok akıllıca diye düşünüyorum. Ama karanlık
beni boğuyor. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiAd7WzWiMQyGgfXX_O7vt2KxkNsurMJqrIHNwcQX1-OIKehL8tomfDzVOa67t0wHH9FU7JvApJMovED-WqFij-6YjNoN-R45HPkuUXRmKPdhGiC9GeCvGLVC-pdVLxrMTEbXC-fUnFYXk/s1600/419437.1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiAd7WzWiMQyGgfXX_O7vt2KxkNsurMJqrIHNwcQX1-OIKehL8tomfDzVOa67t0wHH9FU7JvApJMovED-WqFij-6YjNoN-R45HPkuUXRmKPdhGiC9GeCvGLVC-pdVLxrMTEbXC-fUnFYXk/s320/419437.1.jpg" width="301" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Aşağı inmek istiyorum. Arkadaşım yok, kaybolmuş. Merdivenleri de
bulamıyorum. Tramvayı bekleyeceğim mecbur. Fakat ne zaman gelecek belli değil.
Çok bunaldım. Bir pencere bulsam en azından. Bir ışık sızıyor. Işığa yürüyorum. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgWVhQ5nNmHA-OKdAM2zU6HpYRm6eb7Hen76ZbgUpFqxavOa97YPXUOVStkqGJ3OzGBGCiG0ERpWtXotaXnXtnpT_vPgz87EbyrTO3EjxwrUfTJbZJHpPklwZH35j609WOU38Glux8vnkE/s1600/rene-magritte-il-telescopio.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgWVhQ5nNmHA-OKdAM2zU6HpYRm6eb7Hen76ZbgUpFqxavOa97YPXUOVStkqGJ3OzGBGCiG0ERpWtXotaXnXtnpT_vPgz87EbyrTO3EjxwrUfTJbZJHpPklwZH35j609WOU38Glux8vnkE/s320/rene-magritte-il-telescopio.jpg" width="206" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Dışarıdayım şimdi. Ayağımın altında cılk cılk eden bişeyler var. Bakıyorum.
Biber dolmaları. Her yer göz alabildiğine biber dolması. Burası uçsuz bucaksız
bir tarla. Biber dolması tarlada yetişiyormuş demek. Dolmaları ezmek
istemiyorum. Zıplayarak yürüyorum. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgN7ythahuIhPojqZee08MxsDQSQxbdTXAv6mcQIzsmhEBY4x7MSC6JK2tN-x277dDlUIbbouejYq6n-S_gLr8GQ4IbdsEfhPbHp1SStdZpv2U1m1-jIeZ1GBzC_JhuIWaxhm-rj5SbEYE/s1600/rene-magritte-museum1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgN7ythahuIhPojqZee08MxsDQSQxbdTXAv6mcQIzsmhEBY4x7MSC6JK2tN-x277dDlUIbbouejYq6n-S_gLr8GQ4IbdsEfhPbHp1SStdZpv2U1m1-jIeZ1GBzC_JhuIWaxhm-rj5SbEYE/s320/rene-magritte-museum1.jpg" width="320" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Aşağıda bir şehir görünüyor. Bu şehir
İstanbul mu? Çok tuhaf. Deniz şehrin en az 10 metre üstünde havada asılı
duruyor. Manzarayı seyrediyorum uzun uzun. Görüntü bir harika! Keşke hiç
uyanmasam…</div>
kukla 34http://www.blogger.com/profile/07938508939572945815noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3508924669737376427.post-5908948217339435122016-11-23T10:07:00.000-08:002017-01-30T22:31:41.938-08:00Joko'nun Doğum Günü<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEieCCbCpLEcm3bxxMvcJzVO5WWixaj5fqhBh2_LhWeCOL6c2a66nTKYZakOGkxY59Co1UiJxm0hDJ4o1XsMYu9a0P04tvNh65fBRbNAFHHjrqAUfsArJNhMUeEOQSNp0ALY5Rs6KZfzFug/s1600/20161101225954_afis.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEieCCbCpLEcm3bxxMvcJzVO5WWixaj5fqhBh2_LhWeCOL6c2a66nTKYZakOGkxY59Co1UiJxm0hDJ4o1XsMYu9a0P04tvNh65fBRbNAFHHjrqAUfsArJNhMUeEOQSNp0ALY5Rs6KZfzFug/s400/20161101225954_afis.jpg" width="283" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
JOKO SU DEPOSUNDA ÇALIŞAN BİR İŞÇİDİR. SABAH İŞE GİDERKEN
ZENGİN BİRİ JOKO’NUN SIRTINA ATLAR VE ONU İSTEDİĞİ YERE GÖTÜRMESİNİ, BUNA
KARŞILIK İYİ PARA VERECEĞİNİ SÖYLER. JOKO BU TEKLİFİ KABUL ETMEZ. ANCAK İŞ
YERİNE GİTTİĞİNDE İŞ ARKADAŞLARININ DA BAŞKALARINDAN BENZER TEKLİFLER ALDIĞINI
VE KABUL ETTİKLERİNİ ÖĞRENİR. BUNDAN SONRA
JOKO İÇİN İKİ YOL VARDIR; YA
ZENGİN İNSANLARI SIRTINA ALIP TAŞIYACAK YA DA BİR ASİ OLARAK ÇEVRESİNDEKİ HERKES
İLE ÇATIŞACAK. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Başka birini 100 TL için sırtınızda taşır mısınız? 1000 TL?
5.000 TL? Sorum garip mi geldi? Kesinlikle böyle bişey yapmam diyebilirsiniz.
Ancak belki de hiç sevmediğiniz bir işi, hiç sevmediğiniz insanlar veya
kurumlar için, hiç sevmediğiniz bir şekilde yapmak zorundasınız. Hem oldukça
düşük bir ücret karşılığında. İşinizi kaybetmemek için hareketlerinize ve söylemlerinize
de sürekli dikkat etmeniz gerekiyor. Çünkü sizin o beğenmediğinizi işi yine hiç
sevmeden yapacak binlerce insan var kapıların dışında. <br />
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Peki ya bu iki iş arasındaki fark nedir? İlkinin onur kırıcı
sayılacak kadar anormal olması mı? Yoksa henüz bu alanda bir arz talep
ilişkisinin oluşmaması mı?<br />
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Zenginler ve yoksullar arasındaki gelir uçurumu arttıkça dün
anormal gördüğümüz her şey bugün normalleşiyor. Bu gün anormal olan da yarın
normalleşecek. Elbette biz bu anormal gidişe bir dur demezsek.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhzYO7D1-ZvQUaH4igRcn7Er7hHvEHPazRHVFrGkh9g499sCvhdGNc_hxgn76BTHWy9aczzuOAhoRDZm4MU0Ukhbxo6u20ZZPRQcONrrB1MmILj91ay7v43Yfy4gXqqKoogNrB3aFlPYKs/s1600/tumblr_n6fcr7wi0G1rtynt1o1_1280.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhzYO7D1-ZvQUaH4igRcn7Er7hHvEHPazRHVFrGkh9g499sCvhdGNc_hxgn76BTHWy9aczzuOAhoRDZm4MU0Ukhbxo6u20ZZPRQcONrrB1MmILj91ay7v43Yfy4gXqqKoogNrB3aFlPYKs/s400/tumblr_n6fcr7wi0G1rtynt1o1_1280.jpg" width="393" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Hiçleşmek de bir
uzlaşmadır<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
Fransız Yazar ve İllüstratör Roland Topor’un bu anormal
durumu hicvetmek için yazdığı “Joko’nun Doğum Günü” adlı oyun, Yolcu Tiyatro
tarafından sahneye taşındı ve Ekim ayından bu yana seyirci karşısına çıkıyor.
Ersin Umut Güler’in yönettiği oyun, etkileyici sahne düzenlemesiyle de
izleyenlerin beğenisini topluyor.<br />
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Yazar Roland Topor’un 1969 senesinde yazdığı “Joko’nun Doğum Günü” isimli eser aslında bir
roman. Ancak yazar bu eseri 1989 senesinde bir tiyatro oyununa dönüştürmüş. Yazının
girişinde bahsettiğimiz üzere oyun; insanların neyi, nasıl ve ne şekilde kabul
edeceğini ve özgürlüklerden vazgeçme pahasına yapılan her uzlaşmanın insanları
nasıl hiçleştireceğini grotesk bir biçimde anlatıyor:<br />
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Joko su deposunda çalışan bir işçidir. Sabah işe giderken
zengin biri Joko’nun sırtına atlar ve onu istediği yere götürmesini, buna
karşılık iyi para vereceğini söyler. Joko bu teklifi kabul etmez. Ancak iş
yerine gittiğinde iş arkadaşlarının da başkalarından benzer teklifler aldığını
ve kabul ettiklerini öğrenir. Bundan sonra Joko için iki yol vardır; ya zengin insanları sırtına alıp taşıyacak ya
da bir asi olarak çevresindeki herkes ile çatışacak. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj34tPAYWKk69w55w5RTmeifFdyHBf8yRpclBlFB7nf6GoNFX3lls7a9TmQJq8oAEq5qPUOfYdCLAf5nQBJHRKI5oCPYsDU6gF7fAeVBeZG0xOzpcRT-7S_8JWkhOYRgcFjteeaB-R4t6c/s1600/tumblr_m8r4ce0z651rdyp2jo1_1280.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="373" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj34tPAYWKk69w55w5RTmeifFdyHBf8yRpclBlFB7nf6GoNFX3lls7a9TmQJq8oAEq5qPUOfYdCLAf5nQBJHRKI5oCPYsDU6gF7fAeVBeZG0xOzpcRT-7S_8JWkhOYRgcFjteeaB-R4t6c/s400/tumblr_m8r4ce0z651rdyp2jo1_1280.jpg" width="400" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Toplumlar, Bireyler
ve Çobanlar<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
Toplumsal tutum oyunda önemli bir kırılma noktası. Toplum
neyi kabul ediyorsa doğru “o”dur çünkü. Bu sırtta adam taşımak da olabilir; bir
kadının tecavüzcüsü ile evlenmesi de… <br />
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Peki ama bir toplum kendi aleyhine olan şeyleri nasıl kabul
edebilir? Nasıl doğru bulabilir? Göz göre göre nasıl özgürlüğünü teslim
edebilir?</div>
<div class="MsoNormal">
Belki de özgürlüğüne sahip çıkamayan insan kitleleri için
toplum denebilir mi diye sorsak daha doğru olacak. Çünkü ideal bir toplum; düşünen,
sorgulayan ve düşündüklerini ifade eden bireylerden meydana gelir. Birey kendi
başına güçtür ve kendine bir yol çizebilir. Ama düşünmeyen, sorgulamayan insan
kitleleri için yol gösterecek çobanlar lazım olur her zaman. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhPecRe05nZ5vebvbf_bRwFP5Jbw5tKeW0VS53W5xeq62a00G0Q-ak12XGy6L2_IoP5K3pAiE6wxBRdn66OnA99cercu0F5KfJkB0WLZRgXwfD4aUZkaFkMwZhX5uTZ6EIFbk6T2TvKHpU/s1600/tumblr_lbwrylBwTP1qzn6jzo1_1280.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhPecRe05nZ5vebvbf_bRwFP5Jbw5tKeW0VS53W5xeq62a00G0Q-ak12XGy6L2_IoP5K3pAiE6wxBRdn66OnA99cercu0F5KfJkB0WLZRgXwfD4aUZkaFkMwZhX5uTZ6EIFbk6T2TvKHpU/s400/tumblr_lbwrylBwTP1qzn6jzo1_1280.jpg" width="307" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Zenginim, o halde
yaparım!<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
Oyundaki temel çatışma ise zengin yoksul ikilemi üzerine
kurulmuş. Zengin iseniz her istediğinizi yapma hakkına sahipsiniz. Başkalarının
sırtına binebilir, onlara tecavüz edebilir, evlerine davetsiz girip, yediği içtiği
her şeye ortak olabilir, eşyalarını çalabilirsiniz; tabii ki parasıyla. Hatta
para vermeseniz de olur. Zengin olmanız yeterli. Çünkü zengin olmak paha
biçilemez. <br />
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Eğer zengin
değilseniz sizin de başkalarına hizmet etme özgürlüğünüz var. Yapacağınız hizmete göre alacağınız para da
işin cabası. Tabii bu arz talep ilişkisinin temel belirleyicisi para olduğu
için para ne kadar çoksa o kadar iyi hizmet vermeli, talep edenlerin her türlü
arzusunu yerine getirmelisiniz. Hizmetinizin yetersiz kaldığı noktada
kendinizi, ailenizi ve bütün hayatınızı arz etmelisiniz. Çünkü para kazanmak
bunu gerektirir.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>360 Derece Oyunculuk<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
Toplumsal kabullenme ve sınıf çatışması gibi iki temel
sorunu tüm çıplaklığı ile anlatan oyunun sahnelemesi de metne uygun grotesk bir
oyunculuk gerektiriyor ve Yolcu Tiyatro bunu layığıyla başarmış. <br />
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Sahnedeki oyuncular adeta lastik gibi; küçülüp büyüyor,
eğilip bükülüyor, esniyor ve her türlü kalıba giriyorlar. Çizgi film netliği
ile düşünülmüş hareketler, otomat yapılan işler, tekrarlar, karikatüre dönüştürülen tipler; bu
tiplerin kendi içindeki tutarlılığı ve aralarında oluşturulan tezat durum, hem
grotesk hem de seyircinin beğenisini kazanacak şekilde zorlamasız. Özellikle 4 oyuncunun birbirlerine yapışarak
oluşturdukları sahne trafiği çok iyi düzenlenmiş.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhyzAKYkVvhszjw6GC-FyMzyTCR43oEyDD24zCAL219S-qhMvkqIUvhRNfoaMkjvjrTrCrUbTd6hUiSHArzHg0kopJxpTv4a1WFB9Z9dI_LE-k00gdNctrOdK-_ZsiUI09I3jiRM4GwzCw/s1600/TOPOR+001.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhyzAKYkVvhszjw6GC-FyMzyTCR43oEyDD24zCAL219S-qhMvkqIUvhRNfoaMkjvjrTrCrUbTd6hUiSHArzHg0kopJxpTv4a1WFB9Z9dI_LE-k00gdNctrOdK-_ZsiUI09I3jiRM4GwzCw/s400/TOPOR+001.jpg" width="277" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Now Play! Again Play!
Game Over<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
Oyunun ana dekorunu oluşturan mapping ekran, kostüm ve
yardımcı dekorlar da çok iyi düşünülmüş. Oyuna farklı bir gözle daha bakmanızı
sağlıyor. Sanki bir bilgisayar oyununun içindesiniz ve Süper Mario’nun
maceralarını izliyormuş gibi hissediyorsunuz. Bir atari oyunu etkisi yaratacak
şekilde düzenlenmiş animasyon çizimler sizi grotesk bir uzamın içine sokuyor.
Kimi zaman su deposunda, kimi zaman Joko’nun evinde, kimi zaman opera
binasından uzaklaşırken görüyorsunuz kendinizi. Kostümler de oyun kişilerinin
mizaçlarını ve toplumsal konumlarını açığa çıkaracak şekilde özenle seçilmiş ve
iyi birer tamamlayıcı unsur olarak kullanılmış. <br />
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<div class="MsoNormal">
Sezon boyunca İstanbul’un çeşitli sahnelerinde seyirci
karşısına çıkan topluluğu Ocak ve Şubat ayı içerisinde;<span style="background: #F1F0F0; color: #4b4f56; font-family: "Helvetica","sans-serif"; font-size: 9.0pt; line-height: 115%;"><o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
12 Ocak Perşembe Saat: 20:30 Ortaköy Afife Jale Sahnesi </div>
<div class="MsoNormal">
21 Ocak Cumartesi Saat: 20:30 Sahne Pulcherie </div>
<div class="MsoNormal">
28 Ocak Cumartesi Saat: 20:30 Sahne Pulcherie</div>
<div class="MsoNormal">
2 Şubat Perşembe Saat: 20:30 Kadıköy Barış Manço Kültür
Merkezi</div>
<div class="MsoNormal">
4 Şubat Cumartesi Saat:20:30 KOZZY Kültür Merkezi</div>
<div class="MsoNormal">
8 Şubat Çarşamba Saat: 20:00 Maltepe Türkan Saylan Kültür
Merkezi</div>
<div class="MsoNormal">
11 Şubat Cumartesi Saat: 20:30 Ortaköy Afife Jale Sahnesi</div>
<div class="MsoNormal">
17 Şubat Cuma Saat:
20:30 Sahne Pulcherie</div>
<div class="MsoNormal">
18 Şubat Cumartesi Saat: 20:30 Ortaköy Afife Jale Sahnesi</div>
<div class="MsoNormal">
23 Şubat Perşembe Saat: 20:30 Ortaköy Afife Jale Sahnesi’nde
izleyebilirsiniz.</div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Yazan:</b> Roland
TOPOR</div>
<div class="MsoNormal">
<b> Çevirmen:</b> Mine KIRIKKANAT</div>
<div class="MsoNormal">
<b> Yönetmen:</b> Ersin Umut GÜLER</div>
<div class="MsoNormal">
<b>Oynayanlar:</b> Tolga İSKİT , Ayşe TUNABOYLU, Cenk Dost VERDİ,
Efe ÜNAL, Merve DAĞLI, Yasemin ERTORUN, Burak ÜZEN, Sercan DEDE</div>
<div class="MsoNormal">
<b>Hareket Tasarımı:</b>
Selçuk GÖLDERE</div>
<div class="MsoNormal">
<b>Yapım – Müzik – Afiş ve Animasyon Tasarım:</b> Tufan DAĞTEKİN</div>
<div class="MsoNormal">
<b>Kostüm Tasarım:</b>
Makbule MERCAN</div>
<div class="MsoNormal">
<b>Işık Tasarım:</b>
Alev TOPAL</div>
<div class="MsoNormal">
<b>Sahne İllüstrasyonları:</b>
Can BADUR</div>
<div class="MsoNormal">
<b>Yönetmen
Yardımcıları:</b> Cenk Dost VERDİ,
Yasemin ERTORUN, Eray Abdullah PEKCAN</div>
<div class="MsoNormal">
<b>Asistanlar:</b> Yaşam
GÜLSEVEN, Göksu TÜRKDÖNMEZ, Seyhan GÜLBAHAR</div>
<div class="MsoNormal">
<b>Oyun Fotoğrafları:</b>
Orhan Cem ÇETİN, Saygın SERDAROĞLU</div>
<div class="MsoNormal">
<b>Afiş İllüstrasyonu:</b>
Roland TOPOR</div>
kukla 34http://www.blogger.com/profile/07938508939572945815noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3508924669737376427.post-66027647346352257872016-04-08T10:14:00.002-07:002016-04-08T10:16:58.430-07:00ÖZVERİ<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-family: "calibri" , "sans-serif"; font-size: 11.0pt; line-height: 115%;">“Sen yanmasan, ben yanmasam, biz yanmasak, nasıl çıkar
karanlıklar aydınlığa…”</span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-family: "calibri" , "sans-serif"; font-size: 11.0pt; line-height: 115%;"><br /></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-family: "calibri" , "sans-serif"; font-size: 11.0pt; line-height: 115%;"><br /></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEikrkctHviAMGeTkmrVJFtF_k9u7rmWGGxMNc3jykhTLsW5jtdMILcEI9UaD5oa82TBixtbXPVsQOCEQiAVRX22cclExcJ8tsel2QFUPCn2Hb0ek5HsygIkKR8exx6ML9pRRgWNCqOSJjc/s1600/12pJk5.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="266" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEikrkctHviAMGeTkmrVJFtF_k9u7rmWGGxMNc3jykhTLsW5jtdMILcEI9UaD5oa82TBixtbXPVsQOCEQiAVRX22cclExcJ8tsel2QFUPCn2Hb0ek5HsygIkKR8exx6ML9pRRgWNCqOSJjc/s400/12pJk5.jpg" width="400" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
Filiz Coşkuner,
teyzesinin hayatından yola çıkarak sahneye taşıdığı “Özveri” isimli oyunda;
çocukluktan itibaren görev duygusuyla yetiştirilen Özver Hanımın özverili
hayatına ışık tutuyor ve ölümünden sonra özveride bulunduğu insanların
yaklaşımlarını tartışmaya açarak seyircilere özveriyle geçen bir hayatın
muhasebesini yaptırıyor. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
</div>
<div class="MsoNormal">
Özveri bir sevme biçimi mi? Yoksa bir sorumluluk bilinci mi?
İnsan ne için özveride bulunur? Sevmek? Sevilmek? Zorunluluk? Peki ya özveri
ahlaki mi? Yoksa vicdani mi? </div>
<div class="MsoNormal">
Özveri bir sevme biçimi ise sınırsız bir sevgi (agape)
olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü özveri bir anne baba sevgisi gibi sevilen kişiye
alan yaratmak için küçülmeyi, hiçleşmeyi, kendinden vazgeçmeyi göze alan
kuvvetli bir fedakarlık duygusu barındırır içinde. “Sunset Bulvarı” isimli filmde eski şöhretini
kaybeden sessiz film yıldızı Norma Desmond’un bir uşak gibi emrine giren,
yaşadığı ilişkilere göz yuman, onu mutlu edebilmekten başka hiçbir gayesi
olmayan kocası yönetmen Max Von Mayerling gibi. Norma senarist sevgilisini
öldürür, cinayeti öğrenen polisler Norma’yı evinden alıp götürmeye gelirler,
içeriye polislerle birlikte pek çok da gazeteci dolar. Mayerling’in düşündüğü
tek şey ise Norma’yı eski şöhret günlerini hatırlatacak bir veda mizanseni ile
uğurlamaktır. Çünkü bu Norma’nın son gösterisidir dolayısıyla Mayerling’in de
yaşayacağı son mutluluk. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Var olmanın
dayanılmaz zorunluluğu<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
Özveri; bir
sorumluluk bilinci ise, yaşadıklarıyla bir örnek teşkil etme kaygısı, bir
ideali gerçekleştirme arzusu diyebiliriz pekâlâ. Tıpkı Sokrates’in
düşüncelerinden dolayı yargılanması, suçlu bulunması ve sürgünü kabul etmek
yerine baldıran zehrini içerek ölümü kabul etmesi gibi… <b><o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
“Sen yanmasan, ben yanmasam, biz yanmasak, nasıl çıkar
karanlıklar aydınlığa…”</div>
<div class="MsoNormal">
İnsan ister sorumluluk bilinci diyelim ister sınırsız sevgi
içten gelen bir tepiyle özverili davranır. Takdir edilmek ya da birilerinin
ilgisini, sevgisini kazanmak maksadı ile özveride bulunmaz. Bu edim özveride
bulunan kişi için bir zorunluluktur çünkü başka türlü yapamaz; ya vicdanı ya
bilinci ona bir şekilde rahat vermez. Özverili olma hali kimi insanlar için aslında
bir yaşam biçimidir. </div>
<div class="MsoNormal">
Sanırım meselenin bu kadar tartışılır olması da herkesin
hayata aynı şekilde özveri ile yaklaşamıyor oluşundan kaynaklanıyor. Çünkü
özveri çıkar gözetmeden yapılacak kadar gelişmiş bir bilinç ya da vicdan
gerektiriyor. Oyun sonrası kendi muhasebenizi yaparak acaba ben ne kadar
özveriliyim diye düşünmeden edemiyorsunuz bu yüzden. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhRmn2fOTgZS_VOXjWP53nZJyXAuRKFHhWyShQSe6yXqUHzqxRLbvSOTeLJDZrOrDUHuUvgzymD95trqW83bDpnJL5-iwbFJo3wsCpiOUCFihBYoGAx_Feb-wW3KBQiRobptWYwADQxGQ4/s1600/%25C3%2596zveri-Foto%25C4%259Fraf.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="198" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhRmn2fOTgZS_VOXjWP53nZJyXAuRKFHhWyShQSe6yXqUHzqxRLbvSOTeLJDZrOrDUHuUvgzymD95trqW83bDpnJL5-iwbFJo3wsCpiOUCFihBYoGAx_Feb-wW3KBQiRobptWYwADQxGQ4/s400/%25C3%2596zveri-Foto%25C4%259Fraf.jpg" width="400" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Oynamak ile
doğaçlamak arası<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
Oyunun içeriği kadar oluşum süreci de bir hayli ilginç;
çıkış noktası İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları (İBBŞT)
bünyesinde faaliyet gösteren Tiyatro Araştırmaları Labarotuvarı (TAL) ‘nda
hazırlanan doğaçlama çalışmaları olmuş. Atölye lideri Ersin Erçin bir hazırlık
çalışması olarak katılımcılardan doğaçlama sahne çıkartmalarını istemiş. Filiz
Coşkuner de yakın zamanda kaybettiği teyzesinin öldükten sonra yaptığı bir
konuşmayı doğaçlama sahne olarak çalışmaya taşımış. Canlandırılan sahneyi çok
beğenen Ayla Algan bu doğaçlamayı oyun olarak geliştirme teklifinde bulunmuş ve
Filiz Coşkuner 5 dakikalık iki bölümden oluşan canlandırmaları geliştirerek bir
tiyatro oyunu yazmış. Sahnelenme aşamasında yine Ayla Algan, Sevi Algan
Babaoğlu ve Ersin Erçin sanatçıdan desteğini esirgememiş. Oyun ilk olarak Ayla
Algan’ın hazırladığı “Boşlukta Kadın” projesi içinde sahnelenmiş. Ortaya çıkan
iş çok beğenilince bağımsız bir oyun olarak sahnelenmeye başlamış.<br />
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Hayatımızda ne kadar vericiyiz, ne kadar alıcıyız, nasıl bir
özümüz var? Tutkularımız mı ağır basıyor yoksa vicdanımız mı? Çıkarlarımızı gözetmeden
ne yapıyoruz? Başkaları adına bişeyler yapma zorundalığı hissediyor muyuz? vb
pek çok soruyla beynimizi kuşatan oyun ayrıca özgecil insanların, bu durumdan
şikayetçi olmasalar da, uğradıkları haksız muameleleri düşündükçe ister istemez
içiniz burkuluyor. <br />
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Oyun sonu gerçekleştirilen söyleşi bölümü de gösterinin bir
parçasını oluşturuyor. Aynı zamanda psikolog olan Filiz Coşkuner oyun sonrası
yaptığı söyleşilerle konuyu enine boyuna ele alıyor, seyircilerin duygu ve
düşünceleri ile özveri kavramını tekrar tartışma konusu ediyor.</div>
<div class="MsoNormal">
Oyun takvimini öğrenmek ve ayrıntılı bilgi almak için <a href="mailto:filizcoskunerbalekursu@gmail.com">filizcoskunerbalekursu@gmail.com</a>
adresi üzerinden Filiz Coşkuner ile iletişime geçebilirsiniz.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Yazan: Filiz Coşkuner<br />
Yöneten: Ayla Algan, Filiz Coşkuner<br />
Oynayan: Filiz Coşkuner<br />
Görüntü: Ersin Erçin<br />
Hareket düzenlemesi: Sevi Algan Babaoğlu<br />
Koreografi: Filiz Coşkuner<br />
Görüntü-efekt uygulama: Sim Yeremyan<br />
Işık uygulama: Hakan Polacanlı<br />
Süpervizör: Ayla Algan</div>
<br />
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
kukla 34http://www.blogger.com/profile/07938508939572945815noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3508924669737376427.post-29843795280094747332016-03-28T13:50:00.002-07:002017-01-30T22:31:41.926-08:00KARAHİNDİBA“HERKES BU HAYATTA BİR İZ BIRAKMAK İÇİN YAŞIYOR; KİMİ RESİM YAPIYOR, SALYANGOZ ARDINDA SÜMÜĞÜNÜ BIRAKIYOR, İNŞAAT İŞÇİSİ TUĞLANIN ÜZERİNE İSMİNİ KAZIYOR… BU OYUN DA BENİM İÇİN HAYATTA BIRAKILMIŞ BİR İZ”<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEju3MSEFvxxNr6FK6hS5GtREwth8jNTZUXU7aMl9H7535XTNSeA95wLRWJwRgyB242_cliTRJCFrBV2BMTefSKEXHIBZm_j7Jn1iK-ww5Qrrznaf5hEuGWX1KUo7fh5hxFtpRkbgjjoPpE/s1600/734144542.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="375" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEju3MSEFvxxNr6FK6hS5GtREwth8jNTZUXU7aMl9H7535XTNSeA95wLRWJwRgyB242_cliTRJCFrBV2BMTefSKEXHIBZm_j7Jn1iK-ww5Qrrznaf5hEuGWX1KUo7fh5hxFtpRkbgjjoPpE/s400/734144542.jpg" width="400" /></a></div>
Sinan Sülün'ün aynı isimli öyküsünden yola çıkarak sahneye taşınan “Karahindiba” oyunu 2014 yılından bu yana izleyici karşısına çıkıyor ve sahnelendiği her yerde tiyatro severlerin beğenisini topluyor.
Sertaç Demir ve Barış Mansuroğlu’nun oyunlaştırdığı, Cevdet Bayram’ın yönettiği ve yine Sertaç Demir’in tek kişilik performansı ile ete kemiğe büründürdüğü “Karahindiba” Oyunu; 30 Yaşına gelmiş, üniversite mezunu, yalnız, parasız, işsiz ve bu nedenle ailesi ile birlikte yaşamak zorunda kalan ancak en büyük hayali roman yazmak olan Adnan Çubuk’un traji-komik öyküsünü anlatıyor.<br />
<b><br /></b>
<b>Olmak veya Olamamak </b><br />
Adnan Çubuk vapurda, metrobüste, bir çay bahçesinde veya kalabalık caddelerde karşımıza çıkan herhangi biri sadece, birçoğumuz gibi o da müzmin bir başarısız. Onu görünür kılan tek şey Selim Işık ve Hikmet Benol gibi öyküleşmiş olması. Yoksa kimse başarısız insanlarla kendiliğinden ilgilenmek istemez. Çünkü bu dünyada her kazanana karşılık milyonlarca kaybeden var ve çoğumuz bu kaybedenler arasındayız. Her başarı bir peri masalıdır, başarısızlıklar ise gerçek birer öykü…<br />
<br />
Öyküleşmese bir hiç olarak kalacak Adnan Çubuk ile bir tiyatro salonunda yüzleşmek bu yüzden bizi derinden etkiliyor. Kendimizi Adnan Çubuk’un karahindiba gibi etrafa saçılan farklı siluetlerinden biri gibi görüyoruz; belki bir adım ileride belki bir adım geride ama aynı hikayenin içinde…<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj2vytMm6SZeh80wolF9q0p2UDGwSP83nBqx2eIdJiHuxHc8E4hOOzRBX6_zePJHybgd8z_YhCReNn4QpUTSGB4gvLc1_xaSpfst1vIYx0qjNyOGGn9D8tBbk0q_nbq-OBDXMB5Ym6VJ-4/s1600/fft31_mf6170081.Jpeg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="265" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj2vytMm6SZeh80wolF9q0p2UDGwSP83nBqx2eIdJiHuxHc8E4hOOzRBX6_zePJHybgd8z_YhCReNn4QpUTSGB4gvLc1_xaSpfst1vIYx0qjNyOGGn9D8tBbk0q_nbq-OBDXMB5Ym6VJ-4/s400/fft31_mf6170081.Jpeg" width="400" /></a></div>
<br />
Sertaç Demir’in öyküyü sahneye taşıyarak oynama arzusu da sanırım bir “tutunamayan” olmasından kaynaklanıyor. Çünkü sahnede o kadar başarılı ki, başarıya doymuş bir insanın başarısız bir karakteri bu denli başarı ile canlandırması mümkün değil. Oyunun kahramanı Adnan Çubuk, Sinan Sülük’ün olduğu kadar Sertaç Demir’in de bir yansıması bu anlamda. Zaten Sertaç Demir oyun üzerine yaptığı bir röportajda bunu açıkça belirtiyor:<br />
<br />
“Herkes bu hayatta bir iz bırakmak için yaşıyor; kimi resim yapıyor, salyangoz ardında sümüğünü bırakıyor, inşaat işçisi tuğlanın üzerine ismini kazıyor… Bu oyun da benim için hayatta bırakılmış bir iz”<br />
<b><br /></b>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi0xFcgQS928yZ0h7boxzeZkHwdjgTbFF4zl5FmjWEa_ae0f6N82SUhhjxPaDkOsbX-vKvcw1mbI2kfDj6_xZrNocsdFEth2xHoT4N6oBaAQY-m7iedUAYw8t_KqAmBETmM_urf3-DivVY/s1600/12309.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="210" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi0xFcgQS928yZ0h7boxzeZkHwdjgTbFF4zl5FmjWEa_ae0f6N82SUhhjxPaDkOsbX-vKvcw1mbI2kfDj6_xZrNocsdFEth2xHoT4N6oBaAQY-m7iedUAYw8t_KqAmBETmM_urf3-DivVY/s400/12309.jpg" width="400" /></a></div>
<b><br /></b><b>Her şey, hiçbir zaman, hiçbir yerde… </b><br />
Sertaç Demir gibi oyunun yönetmenliğini yapan Cevdet Bayram da sahne düzleminde öyküyü bize başarılı bir şekilde aktarıyor. Küçük tekerlekli bir kutu; yeri geliyor Adnan Çubuk’un yatağı, sedyesi, mutfak tezgahı, masası, eşiği ve engeli oluyor. Sahne bir karakterin yarattığı hayal dünyası ile aydınlanıyor, oyun olaylarla değil anlatımlarla ilerliyor; önce zaman ve zemin ortadan kalkıyor, sonra geçmiş, bugün ve gelecek iç içe geçiyor. Oyun her şeyi anlatmakla beraber aslında hiçbir şeyi de anlatmamayı başarıyor ve nasıl başladıysa öyle bitiyor.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiKj0lqWL-bemVrnnuIOhg-UhyphenhyphenmgeNU2zuE6-UbCNyctEZk365pv_AvLrVYfOle1gOPVIhG8xXo4r5NIRl9FR_O8SpOmHTPQGGgDVf6INSSjWzsgIzPHHJ0SxIY_3WfD21ZOg-oYEoyDpc/s1600/10614207_10152836567234216_2614470421506322605_n.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiKj0lqWL-bemVrnnuIOhg-UhyphenhyphenmgeNU2zuE6-UbCNyctEZk365pv_AvLrVYfOle1gOPVIhG8xXo4r5NIRl9FR_O8SpOmHTPQGGgDVf6INSSjWzsgIzPHHJ0SxIY_3WfD21ZOg-oYEoyDpc/s400/10614207_10152836567234216_2614470421506322605_n.jpg" width="400" /></a></div>
<br />
Güçlü bir edebiyat eseri, iyi uyarlanmış bir oyun ve sahne performansı ile öyküyü, oyunu ve kendini birkaç basamak yukarı çıkartan rol ile bütünleşmiş bir oyuncu.<br />
<br />
“Karahindiba” isimli oyunu Beyoğlu Seyr-i Mesel Sanat Atölyesinde izleyebilirsiniz.<br />
<br />
Yazan: Sinan SÜLÜN
Uyarlama: Barış MANSUROĞLU, Sertaç DEMİR
Yönetmen: Cevdet BAYRAM
Oynayan: Sertaç DEMİR
Dans ve Koreografi: Sercan YİĞİT, Hakan ATEŞ
Dekor Uygulama: Sezgin DEMİR
Afiş Tasarım: RAWCUT DESIGN STUDİO<br />
<br />
Seyr-i Mesel Sanat Atölyesi: İstiklal Cad. İmam Adnan-Nane sok. No:5/4<br />
İletişim: 0 (212) 244 97 89
kukla 34http://www.blogger.com/profile/07938508939572945815noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3508924669737376427.post-10298474252896390392015-03-13T13:05:00.002-07:002017-01-30T22:31:41.918-08:00Ben Bir Başkasıdır<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhbQMs09kuaJsH151k7A3TbBWLbnytIXB2P9CH_W3EcA7IXwEnwCpLEgBeHo5mNKRK5Vl-wP2LSJ3_m0JjdZCa_n_FZSA0fqXQbUZTcKe8s42LLtaZ1DPy1AUJPKCpJFa3eIkS72Z6xecI/s1600/10710747_658347447612388_5831097867583832606_n.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhbQMs09kuaJsH151k7A3TbBWLbnytIXB2P9CH_W3EcA7IXwEnwCpLEgBeHo5mNKRK5Vl-wP2LSJ3_m0JjdZCa_n_FZSA0fqXQbUZTcKe8s42LLtaZ1DPy1AUJPKCpJFa3eIkS72Z6xecI/s400/10710747_658347447612388_5831097867583832606_n.jpg" height="400" width="285" /></a></div>
EĞER FARKLI BİR TİYATRO DENEYİMİNE HAZIRSANIZ VE (–MİŞ) GİBİ YAPARAK OYUN OYNAMANIN HAZZINI PAYLAŞMAK İSTİYORSANIZ BU OYUNA MUTLAKA GİDİN VE EKSİK PARÇAYI DOLDURUN.<br />
<br />
Tiyatro Fobi yeni sezonunda; çağdaş şiirin öncülerinden Arthur Rimbaud 'un bir mektubunda geçen ve yazıldığı günden bugüne pek çok kez yorumlanan "Ben Bir Başkasıdır" tümcesini bir oyun olarak ele alıyor ve seyircilerin tartışmasına açıyor:
Beni bir başkası yapan ya da biricikleştiren şey ne? Ben bir başkası ise bir başkası da ben olabilir mi? Seçimde bulunan biricik olan ben mi, ‘ben’ olan bir başkası mı? Nerede ‘ben’ oluyoruz nerede bir başkası? Benlik duygusu doğuştan mı geliyor, yoksa bu da sadece bir yanılsama mı? vb.<br />
<br />
<b>Ben ve ‘ben’in öteki yüzleri </b><br />
Ekip, daha önceki oyunlarında olduğu gibi bu oyunu da yine seyircisiyle birlikte kuruyor ve geliştiriyor. Seyirciler, salona girerken oyundaki ana karakterin hayatına etki etmiş toplumsal rollerden birini seçiyor ve oyun içinde farklı rol kimlikleriyle(-miş) gibi yaparak, kendiliğinden, oyuna katılıyorlar; oyun boyunca da ana karakterin iç hesaplaşmalarına ve almak zorunda olduğu karara bir başkası olarak farklı şekillerde müdahil oluyorlar.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjaIrP7JaQF51aq_ngN207q18pz73M2ZooslmuovBTjCk1B1ymZWvaL60eTkcB3aeP4bVrvP1wakSEVDW5cgV1RuYH6FIdimvRO7TCmu6YzWM5sLN1olvJpBtPo6KangrUIQa3WPlGfThI/s1600/10649906_10152560723369107_1434282762541516044_n.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjaIrP7JaQF51aq_ngN207q18pz73M2ZooslmuovBTjCk1B1ymZWvaL60eTkcB3aeP4bVrvP1wakSEVDW5cgV1RuYH6FIdimvRO7TCmu6YzWM5sLN1olvJpBtPo6KangrUIQa3WPlGfThI/s400/10649906_10152560723369107_1434282762541516044_n.jpg" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
Oyunda ana karakterin ve onu çevreleyen seyircilerin dışında bir de Diamond Karakterini görüyoruz; hem seyircilerin hem de sahneye yansıyan ‘ben’in bir başkası olarak. Ben endişeli, Diamond rahat; ben kararsız, Diamond kararlı; ben karamsar, Diamond iyimser; ben sorguluyor, Diamond sorgulamıyor; ben sıradan, Diamond biricik olduğunu düşünüyor. Adeta bir maddenin iki farklı görünümü gibi: Biri kararmış, mat ve kırılgan. Diğeri parlak, sert ve kristal. Bir başka deyişle alt ego ve süper ego.<br />
<br />
Bir de oyunda görmediğimiz ama sesini duyduğumuz Tanrı var; ona da oyunun bütününü oluşturan bilinç diyebiliriz. Çünkü oyun Tanrı olan ‘ben’in kafasında geçiyor. ‘Ben’den ve onu çevreleyen başkalarından bir karara varmalarını istiyor. Ben, Diamond ve bir başkasını temsil eden seyirciler oyunun içine girerek bilinci yaratan düşünceleri oluşturuyor. Öyle ki karar oyun boyunca süren bir düşünce muhakemesinin sonunda seyirci çoğunluğuyla alınıp uygulanıyor. Yani ben ve ‘ben’i oluşturan bir başkası tarafından.<br />
<br />
<b> (-miş)li oyun zamanı</b><br />
Oyunun genel yapısı da tartışma konusu yaptığı cümle gibi ilginç ve yoruma açık. Bu nedenle bir başka izleyici oyun ile ilgili çok başka bir değerlendirme yapabilir elbette. Ancak bütünü kavramak istiyorsanız mutlaka oyunun bir parçası olmak zorundasınız. Çünkü bu oyun bir yapboz gibi eksik parçayı sizin doldurmanızı istiyor. Bu nedenle oyuna dahil olup oyuncularla işbirliği yaptığınız ölçüde izlediklerinizden daha çok keyif alacağınız muhakkak.
Eğer farklı bir tiyatro deneyimine hazırsanız ve (–miş) gibi yaparak oyun oynamanın hazzını paylaşmak istiyorsanız bu oyuna mutlaka gidin ve eksik parçayı doldurun.
<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh-c4XhY515CTininebMPZ7oLd269olCI5klNbX3awnssc3aSqoVA-u7HXR30sc6_atCKOaosyDgMuy7H8bQHU-B_XhFVCAfLPIEH_LjjGzKO3pr_D0x37wfw_8B-5nvDlZyMlO58ne7pU/s1600/1912368_10152630716164107_2592974048888060010_n.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh-c4XhY515CTininebMPZ7oLd269olCI5klNbX3awnssc3aSqoVA-u7HXR30sc6_atCKOaosyDgMuy7H8bQHU-B_XhFVCAfLPIEH_LjjGzKO3pr_D0x37wfw_8B-5nvDlZyMlO58ne7pU/s400/1912368_10152630716164107_2592974048888060010_n.jpg" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
yazan & yöneten / erdal baran şahin<br />
oyuncular / şirin öten – serdar solkun<br />
yönetmen yardımcısı / burak akyol<br />
müzik / cem ulu<br />
ses kayıt / cem alkan<br />
oyun alanı : Şermola Performans<br />
oyunun adresi: İstiklal Cad. İmam Adnan – Nane Sok. No: 5 Kat:2 Beyoğlu / İST<br />
rezervasyon : 0507 818 21 51 – 0212 243 74 36<br />
arafobi : 542 492 75 41 / tiyatrofobi@gmail.com
kukla 34http://www.blogger.com/profile/07938508939572945815noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3508924669737376427.post-54756163269418190172015-02-16T13:07:00.001-08:002017-01-30T22:31:41.935-08:00BAHAR KUAFÖR<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjV9rV9od1hBUgDpeMISRcNUJmyDQEUAQlLhnDwi1-E52JNPcNsFGREugFT1ghNr1k8lxlFb0-NYUTgxxGA0oalrwPj6b4fkZoI6p2nZTWkOeESmsChRyQ7DVsF6C7Tl0j_3nME-b5aGNk/s1600/Bahar_kuafor_afisV1.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjV9rV9od1hBUgDpeMISRcNUJmyDQEUAQlLhnDwi1-E52JNPcNsFGREugFT1ghNr1k8lxlFb0-NYUTgxxGA0oalrwPj6b4fkZoI6p2nZTWkOeESmsChRyQ7DVsF6C7Tl0j_3nME-b5aGNk/s400/Bahar_kuafor_afisV1.jpg" /></a>OYUN; KADINLARA DAYATILAN İYİ KIZ, İYİ EŞ, İYİ ANNE OLMA, ZENGİN KOCA İLE EVLİLİK YAPMA GİBİ SEÇENEKLERİ BİZE SORGULATIRKEN TOPLUMSAL EŞİTSİZLİĞİ DE AMANSIZ BİR ŞEKİLDE ELEŞTİRİYOR.<br />
<br />
<div style="text-align: left;">
<b><span style="font-size: large;">‘Dünya Yerinden Oynar </span></b><b><span style="font-size: large;">Kadınlar Özgür Olsa!’</span></b></div>
Tiyatro İs, yeni oyunu ‘Bahar Kuaför’ ile ocak ayından bu yana seyirci karşısına çıkıyor. Hilal Kuvvet’in yazıp Sündüz Haşar’ın yönettiği oyunda kadınlara sunulan toplumsal roller ve yaşantılar sorgulanıyor.<br />
<br />
<b>Kadının adı yok! </b><br />
Bir kuaför salonu, içeride birbirinden farklı 6 kadın: Biri akşama gelin olacak, yanında görümcesi. Bir diğeri zengin ve sabırsız bir kadın saçına fön çektirmek istiyor; ama kuaförün kafası bozuk, içkili ve zor ayakta duruyor. Kuaför kalfası ise arada kalmış, hem müşterileri hem kuaförü idare etmeye çalışıyor. Bir de hayat kadını var, kuaförün komşusu; yeri geliyor zengin kadına, yeri geliyor görümceye sarıyor. Dışarıda ise karışık olaylar var; polis her tarafı gaza, dumana boğmuş. Ama içerdekiler kendi dertleriyle muzdarip. Hepsinin hayatında bişeyler eksik ya da yanlış gidiyor. İster zengin, ister hayat kadını, ister gelinlik kız, ister mesleğinde başarılı bir kuaför olsun pek de bişey değişmiyor. Her birinin ailesiyle, eşiyle, sevgilisiyle ya da çevresiyle sorunları var. Ancak sizi şaşırtmıyor anlattıkları, sadece içinizi acıtıyor. Kendilerine sunulandan farklı bir hayat seçemedikleri için karakter bile edinememişler; hepsi klişe, hepsi arabesk hayatlar yaşıyor. Belki de bu yüzden isimleri bile yok. Sonradan aralarına dâhil olacak bir eylemci kız var yalnız onlara benzemeyen; ama o da ne yapacağını bilmiyor henüz. Yapabildiği tek şey, kendini rastgele dışarıdaki mücadelenin içine atmak. Yine de bu 7 kadından biri kendine farklı bir yol çizecek, bakalım onun bir ismi ve kendi kararlarıyla yürütebileceği bir hayatı olacak mı?
<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjceD3wUWe4arrkzWQ3GPlMIuSwPLLvO29MbxT4VFYeUrOMPffAng5NJ1dq9pXqR9IpZyg1G4WCiNwP9qLa8hH4AGsTEHCf-EVcGxwsGC1H5ImJIjmN3Uwk9Tr8KMQSM8pL3tBsAK0HOzs/s1600/10956754_10153309266423888_1653225519_n.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjceD3wUWe4arrkzWQ3GPlMIuSwPLLvO29MbxT4VFYeUrOMPffAng5NJ1dq9pXqR9IpZyg1G4WCiNwP9qLa8hH4AGsTEHCf-EVcGxwsGC1H5ImJIjmN3Uwk9Tr8KMQSM8pL3tBsAK0HOzs/s400/10956754_10153309266423888_1653225519_n.jpg" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
Oyun; kadınlara dayatılan iyi kız, iyi eş, iyi anne olma, zengin koca ile evlilik yapma gibi seçenekleri bize sorgulatırken toplumsal eşitsizliği de amansız bir şekilde eleştiriyor. Erkek olmadığı için hayata 1-0 yenik başlayan kadınlar görüyoruz bir anlamda. Atacakları her adımda onay bekleyen; ailesinin, kocasının, çevresinin baskısından korkan, bastırılmış, sindirilmiş, ne istediğini bile bilmeyen insancıklar.<br />
<br />
<b>Ah şu erkekler! </b><br />
Ancak oyunun bu temel meselenin yanı sıra erkekleri ölçüsüz bir şekilde eleştirdiğini de belirtmek lazım. Kadınların neredeyse bütün sorunları bir baba, bir eş, bir sevgili ya da erkek kardeş ile düğümleniyor. Kuaförün meselesi toplumsal bir içerik bile taşımıyor. Kadınların var olma mücadelesi adeta erkekleri alt etme ya da erkeklerden ayrı bir dünya kurma tahayyülü gibi sahneye yansıyor.
<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjO_VA1wp6WFUXlapZ3D1mCEQe8vjLnfANFs2tLcwG4xHwo7jEaKLZM8tFRIGmQknigmysb8m6qA2TW_BCiScDsMHYXE9hcrgGAu9L2bk2KgHaQwNiMVb6huFsbSAFKBCof4XUvQ2QVkRY/s1600/10962033_10153309266798888_789731124_n.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjO_VA1wp6WFUXlapZ3D1mCEQe8vjLnfANFs2tLcwG4xHwo7jEaKLZM8tFRIGmQknigmysb8m6qA2TW_BCiScDsMHYXE9hcrgGAu9L2bk2KgHaQwNiMVb6huFsbSAFKBCof4XUvQ2QVkRY/s400/10962033_10153309266798888_789731124_n.jpg" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
Sahne dışındaki çatışma ortamı da oyuna yeterince dâhil edilmiyor; kim ne için, ne adına, kiminle mücadele ediyor, bunlar nedense belirtilmiyor. Ayrıca içerdekiler de bu konuyla neredeyse hiç ilgilenmiyor. Bu nedenle dışarıdaki mücadele bir horoz dövüşünü andırıyor ve içeridekilerle dışarıdakiler arasında ciddi bir uyuşmazlık dikkati çekiyor. Bir anlamda dışarıdaki dünya erkeklerin, içerdeki dünya kadınların dünyası gibi anlaşılıyor. Kaldı ki eylemci kızın erkek gibi giyinmesi ve oyunun sonunda içeri dâhil olması bu kanıyı kuvvetlendiriyor.
Elbette bu seçim bilerek ya da bilmeyerek yapılmış olabilir; ancak kadınlar kadar erkeklerin de belli toplumsal roller ve kalıplar içine sokulduğunu bir şekilde belirtmek lazım. Çünkü ezen-ezilen çatışmasını erkek dünyasını sorgulamadan sadece kadın erkek sorunlarına indirgemek meseleye bir çözüm getirmiyor.
<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEirb00N4vrAbMlfHdJcxIIhFadsVmR4oMyEDB5vnOR-DjAExfBksY6pMu1wEg0-6WI5HjID6MdFyj-gqkkCeQipOkpic36iNbg0Wd0PjDq5vND4wY6wt-VWXqubXs4xeEygGR9_dszIQ4A/s1600/10961734_10153309264923888_1925160384_n.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEirb00N4vrAbMlfHdJcxIIhFadsVmR4oMyEDB5vnOR-DjAExfBksY6pMu1wEg0-6WI5HjID6MdFyj-gqkkCeQipOkpic36iNbg0Wd0PjDq5vND4wY6wt-VWXqubXs4xeEygGR9_dszIQ4A/s1600/10961734_10153309264923888_1925160384_n.jpg" height="400" width="266" /></a></div>
<b>Sahneye yansıyanlar </b><br />
Bununla beraber oyun metni ve oyunculuklar oldukça başarılı. Diyaloglar iyi düzenlenmiş, dil işlek ve akıcı. Oyunun gerilimi, hüznü ve komedisi iyi ayarlanmış. Kadın tipleri gerek metin, gerek oyunculuklarla sahneye doğal bir biçimde yansıtılmış, yaratılan atmosfer güzel. Kısaca seyirciyi sıkmadan, kolayca içine alan, sıcak, samimi bir oyun. Baştan sona keyifle izleyebilirsiniz.
Eğer oyunu merak ediyor ve izlemek istiyorsanız; 23 Şubat, 9 Mart ve 1 Nisan tarihlerinde Sekizincikat’ta görebilirsiniz.
<br />
<br />
<b>Adres:</b> İstiklal Cad. Galatasaray Meydanı No: 108 Aznavur Pasajı Kat:8 Beyoğlu/İST<br />
<b>İletişim:</b> 0 (532) 061 4800<br />
<br />
<b><br /></b>
<b><br /></b>
<b><br /></b><b>Yazan:</b> Hilal Kuvvet<br />
<b>Yöneten:</b> Sündüz Haşar<br />
<b>Dekor:</b> Sami Berksoy<br />
<b>Kostüm:</b> Ebru Özaydın<br />
<b>Işık: </b>Ushan Çakır<br />
<b>Yönetmen Yardımcıları: </b>Betül Çobanoğlu, Gözde Kısa<br />
<b>Oyuncular:</b> Derya Cumaoğlu, Seda Çakmaksoy, Elif Nur Kerkük, Hilal Kuvvet, Selin Sevdar, Gülsüm Soydan, Selen Şeşen<br />
<b>Reji Asistanları: </b>Sinem Çubuk, İlayda Türkmen<br />
<b>Dekor Asistanı:</b> Şerif O. Karaman<br />
<b>Grafik Tasarım & İllustrasyon: </b>Philippa Tamsin Dörtbaş<br />
<b>Teaser ve Fotoğraf: </b>C. Deniz Dörtbaş<br />
<b>Proje Koordinatörü:</b> Aslı Samatkukla 34http://www.blogger.com/profile/07938508939572945815noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3508924669737376427.post-25997399341092358972015-01-29T03:06:00.005-08:002017-01-30T22:31:41.921-08:00ÇEHOV’UN YAZILMAMIŞ BÜTÜN OYUNLARI İSTANBULİMPRO’DA!<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: center;">
<span style="font-family: "Arial","sans-serif"; line-height: 100%;"> “OLAY RUSYA’DA
GEÇİYOR” İSİMLİ OYUN, İSTANBULİMPRO
OYUNCULARI TARAFINDAN GELİŞTİRİLEN VE ÜLKEMİZDE İLK KEZ UYGULANAN UZUN BİÇİM
DOĞAÇLAMA GÖSTERİ OLMA ÖZELLİĞİNİ TAŞIYOR.<o:p></o:p></span></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "Arial","sans-serif"; line-height: 115%;"><br /></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjCByPWZ0eXgi_JPtLuCa8AhsCtkt0yZ2JxaIGQFWm4N1jeMQxgCnuBmbbF4b-hb2DXQ2TFb_l9B2WQMQlY69qLTBqRAzU52SEKIqL2DBtOFP5HNF-VUm9mR5i69y9GnOhL64MdVBc0x1Y/s1600/528215_10151953423012518_130622624_n.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjCByPWZ0eXgi_JPtLuCa8AhsCtkt0yZ2JxaIGQFWm4N1jeMQxgCnuBmbbF4b-hb2DXQ2TFb_l9B2WQMQlY69qLTBqRAzU52SEKIqL2DBtOFP5HNF-VUm9mR5i69y9GnOhL64MdVBc0x1Y/s1600/528215_10151953423012518_130622624_n.jpg" height="265" width="400" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Arial, sans-serif; line-height: 100%;">Daha önce Çehov’un yazılmamış bir oyununu izlediniz mi?
Ben izledim. Nasıl olur diye merak ediyorsanız, İstanbulimpro her hafta yazılmamış
yeni bir Çehov oyunu ile Kadıköy Terminal’de seyirci karşısına çıkıyor. “Olay
Rusya'da Geçiyor” isimli doğaçlama performansında; 5 oyuncu Çehovyen bir
atmosferde, Çehovyen karakterlerle, seyircinin gözleri önünde, 1 masa, 4
sandalye, 1 deste oyun kağıdı, bir tabak mandalina ve votka ile hiç yoktan bir
oyun yaratıyor.</span></div>
<br />
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "Arial","sans-serif"; line-height: 100%;">19.Yüzyıl Rusyasının kostümleri ile sahneye girip seyircilerini
selamlayan oyuncular, ilk olarak salondaki izleyicilerden farklı yönelimler
alıyor: bir havyan, bir duygu, bir sayı,
bir zaaf, bir karakter özelliği vb sonra bir oyun isimi seçmenizi söylüyorlar.
Biz izlediğimiz oyuna “Mutluluğu bulduğum yer” adını verdik mesela. Sonra
aldıkları farklı yönelimlere göre karakterlerini ete kemiğe büründürüyor ve 2
saati bulan bir doğaçlama gösteri çıkartıyorlar ortaya. Hem de baştan sona bir
Çehov Oyunu izletircesine konuşmalara, jestlere, döneme ve atmosfere özen
göstererek.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "Arial","sans-serif"; line-height: 115%;"><br /></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhdEKUcylfH6wB55ck-XPzPVfdVJb9C1AhZnDCe30R3MCKPZhMH_phJK_hPZixbodXWrqJ0A16haMMh3icyu5_DQaxjK4wTVKbDl87W_ZlJYqIMzCGa-MZ3GKHwSl4m6DhpVAMiQrWOQik/s1600/548439_10151953424187518_1697864275_n.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhdEKUcylfH6wB55ck-XPzPVfdVJb9C1AhZnDCe30R3MCKPZhMH_phJK_hPZixbodXWrqJ0A16haMMh3icyu5_DQaxjK4wTVKbDl87W_ZlJYqIMzCGa-MZ3GKHwSl4m6DhpVAMiQrWOQik/s1600/548439_10151953424187518_1697864275_n.jpg" height="265" width="400" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: "Arial","sans-serif"; line-height: 100%;">Doğaçlama
ve Tiyatro<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "Arial","sans-serif"; line-height: 100%;">Elbette daha önce doğaçlama gösteri izlememiş olanlar
için pek anlaşılır bişey değil bu yazdıklarım. Bu nedenle önce doğaçlama
tiyatro ve İstanbulimpro’dan bahsetmem gerekiyor sanırım:<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "Arial","sans-serif"; line-height: 100%;">Dünyada ‘İmpro’ Türkiye’de ise ‘Doğaçlama Tiyatro’ olarak
bilinen yaklaşımı; önceden bir hazırlık, yazılı metin veya kurgu olmadan konuyu
ve oyunun gidişatını seyircinin belirlediği, kısa ya da uzun biçim oyunlar
şeklinde sergilenen tiyatro gösterisi olarak tanımlayabiliriz. Kökeni ise
Antik Yunandaki Mimus Oyuncularına kadar gitmekte. Modern bir gösteri biçimini
alması ise; 20 YY’da Amerikalı eğitimci, yazar ve tiyatrocu Viola Spolin’in çalışmalarını
bir yönteme dönüştürmesi ile gerçekleşir. Viola Spolin, insanın içindeki yaratıcı
alanı ortaya çıkartmak üzere yürüttüğü çalışmaları tiyatro ile buluşturduğunda
ortaya büyüleyici bir çalışma ve gösteri biçimi ortaya çıkar:<o:p></o:p></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "Arial","sans-serif"; line-height: 100%;">“Herkes bir rolü canlandırabilir. Herkes doğaçlama
yapabilir. Tiyatroda oynamak isteyen herkes oynayabilir. Eğer çevre izin
verirse kişi öğrenmek istediği her şeyi öğrenebilir. Eğer kişi izin verirse
çevre ona öğretmek istediği her şeyi öğretecektir. Yeteneğin ya da
yeteneksizliğin bu konuda çok az etkisi vardır.”<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "Arial","sans-serif"; line-height: 115%;"><br /></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgAdedgOcEZC4TPhfH1ptrRJ8c3DwRXj6ebGOMv_uSl_eyrJLPuQywYdsUOv2csgaTU49_2oi-DYa3uyaAp9v9gv50JOFjqDCwMEh9HhdfxPsKjJ_ANdNf-t5SLKn90BmuE2JiMgNARZ3A/s1600/1379389_10151953427062518_1991768284_n.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgAdedgOcEZC4TPhfH1ptrRJ8c3DwRXj6ebGOMv_uSl_eyrJLPuQywYdsUOv2csgaTU49_2oi-DYa3uyaAp9v9gv50JOFjqDCwMEh9HhdfxPsKjJ_ANdNf-t5SLKn90BmuE2JiMgNARZ3A/s1600/1379389_10151953427062518_1991768284_n.jpg" height="265" width="400" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: "Arial","sans-serif"; line-height: 100%;">Benliğimizin
Gerçeklikle İmtihanı<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "Arial","sans-serif"; line-height: 100%;">Spolin tiyatro ötesi olarak nitelenen çalışmalarını her
ne kadar eğitim çerçevesinde şekillendirse de, 20 YY boyunca çağdaş tiyatro
üzerinde çok büyük bir iz bırakır. Spolin’in çalışmalarını Amerika’da ve
Avrupa’da pek çok tiyatrocu kılavuz olarak kabul eder ve bu alanda gösteriler
hazırlayan pek çok topluluk kurulur. <o:p></o:p></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "Arial","sans-serif"; line-height: 100%;">“Doğaçlama sayesinde kendimizi yeniden şekillendiririz.
Doğaçlama bizi, düşünce kaynaklarımızdan devraldığımız çerçevelerden, eski
bilgiler ve gerçeklerle tıkanmış belleğimizden, sindirilmemiş teorilerden ve
başka insanların bulduğu tekniklerden bizi özgürleştirirken bir patlama etkisi
yaratır. Doğaçlama gerçeklikle karşılaştığımız, onu araştırıp bir tavır alma
sürecinde bireysel özgürlüğümüzü kazandığımız anı ifade eder. Benliğimizin
dağınık küçük parçaları, bu anda organik bir bütünlük halinde çalışır. Bu an
yaratıcı ifadeyi, deneyimleyerek keşfetme anıdır.” <i>Viola Spolin</i></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "Arial","sans-serif"; line-height: 115%;"><br /></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEipS5jxcfGSnRux738ymONhdGYxAtzvHqmOHbNrUZqg_e3IeCNDGa-4tbvdWTKmBrmHtuSDTIiXzp9zAAqgmeQRogMXyLmZA5XaDNlgRkUD3B6TWIlrX3Ji6VNi-gV_B6vzszs-9YgQczY/s1600/1240206_10151953426077518_1527443388_n.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEipS5jxcfGSnRux738ymONhdGYxAtzvHqmOHbNrUZqg_e3IeCNDGa-4tbvdWTKmBrmHtuSDTIiXzp9zAAqgmeQRogMXyLmZA5XaDNlgRkUD3B6TWIlrX3Ji6VNi-gV_B6vzszs-9YgQczY/s1600/1240206_10151953426077518_1527443388_n.jpg" height="265" width="400" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: "Arial","sans-serif"; line-height: 100%;">Türkiye’de
Doğaçlama<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "Arial","sans-serif"; line-height: 100%;">Türkiye’deki gelişimi ise çok daha yenidir. Bu metot 1999
yılında Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tiyatro Bölümünde
yürütülen Yaratıcı Drama dersleri kapsamında hazırlanan çalışma ve gösterilerle
ülkemize girmiştir. Kurulan ilk doğaçlama gösteri topluluğu ise Mahşer-i Cümbüş’tür.
İstanbulimro Oyuncuları da yine bu
çalışma ekibi içinde yer almış oyuncuların bir araya gelmesi ile kurulur; ancak
topluluk, geleneksel tiyatro ve eğlence
formlarından adapte ettiği özgün doğaçlama oyunlarla farklı bir gelişme gösterir.
Özellikle geleneksel tiyatromuzun barındırdığı doğaçlama kültürünü impro
gösteri yaklaşımı ile özdeşleştiren topluluk yurt dışında da kabul gören impro
topluluklar içine girer. </span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "Arial","sans-serif"; line-height: 115%;"><br /></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhXGjh0_2ta_g2ekx308fpcrOsyu8E1gBTGzQOOnAkeliz7txuBmwKYO4sxkH-Lu-K2VDPrByzarHipNDBDQvTFbFpkIh5WUEq8uX8PlSNHK3liDeA_Dr4S5yHGDH1BgHxUVPwJrp0oIpk/s1600/561554_10151952328167518_810934125_n.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhXGjh0_2ta_g2ekx308fpcrOsyu8E1gBTGzQOOnAkeliz7txuBmwKYO4sxkH-Lu-K2VDPrByzarHipNDBDQvTFbFpkIh5WUEq8uX8PlSNHK3liDeA_Dr4S5yHGDH1BgHxUVPwJrp0oIpk/s1600/561554_10151952328167518_810934125_n.jpg" height="276" width="400" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<b><span style="font-family: "Arial","sans-serif"; line-height: 100%;">Bir
zamanlar Rusya’da…</span></b></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "Arial","sans-serif"; line-height: 100%;">“Olay Rusya’da Geçiyor” isimli doğaçlama gösterisi de yine
bu anlamda İstanbulimpro Oyuncuları tarafından geliştirilen ve ülkemizde ilk
kez uygulanan bir uzun biçim doğaçlama gösteri diyebiliriz. 10 yılı aşkın
süredir birlikte çalışan oyuncuların Çehov Oyunları ve 19 YY. Rusyası üzerine yaptığı
uzun soluklu araştırmaların ürünü olan bu oyun tamamen doğaçlama şekilde
gelişiyor. Oyunlarda tanıdık karakterler bulmakla beraber bir izlediğiniz oyunu
başka bir oyuna benzetemiyorsunuz. Bir oyunda Vanya Dayı’yı, bir oyunda Vişne
Bahçesi’nden Yaşa’yı, bir başka oyunda Treplev’i ya da Nina'yı gördüğünüzü sanıyorsunuz; ama
bulundukları mekân ve olaylar içinde bambaşka bir oyun, bambaşka oyun kişileri
izliyorsunuz ve 2 saat boyunca sahnede olup bitene şaşırmadan edemiyorsunuz.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "Arial","sans-serif"; line-height: 115%;"><br /></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhLQ-U0Tkea_MZ7E7TD8Bwpd7AJtI7GCZrck9TPCfLkOmCHsjdrGAWV5sgrOhL_LO6He0PgAc7QEQPhzTbdM7qBrnkJ22UIeQKVWPm-9NwLL5ol41RM6r-hHc0bnmzcm_X2amvdKJ0bkwk/s1600/1239018_10151953426817518_1674410467_n.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhLQ-U0Tkea_MZ7E7TD8Bwpd7AJtI7GCZrck9TPCfLkOmCHsjdrGAWV5sgrOhL_LO6He0PgAc7QEQPhzTbdM7qBrnkJ22UIeQKVWPm-9NwLL5ol41RM6r-hHc0bnmzcm_X2amvdKJ0bkwk/s1600/1239018_10151953426817518_1674410467_n.jpg" height="265" width="400" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "Arial","sans-serif"; line-height: 100%;">Eğer doğaçlama gösteri izlemediyseniz, bu oyun sizin için
güzel bir başlangıç olabilir; kaldı ki daha önce bir Çehov Oyunu okudunuz ya da
izlediyseniz bu gösteriden çok daha fazla keyif alacağınızı söyleyebilirim.<o:p></o:p></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "Arial","sans-serif"; line-height: 100%;">Oyuncular:</span><span style="line-height: 115%;"> </span><span style="font-family: "Arial","sans-serif"; line-height: 115%;">Zeynep Özyurt, Burak Tamdoğan, Evren
Gülseven, Koray Tarhan, Julide Güven, Evren Duyal<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "Arial","sans-serif"; line-height: 100%;">Adres: Halitağa Caddesi Şadırvan Pasajı No:28 Kadıköy<o:p></o:p></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "Arial","sans-serif"; line-height: 100%;">Telefon: 0532 332 05 33 / </span><a href="http://www.kadikoyterminal.com/"><span style="color: windowtext; font-family: "Arial","sans-serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 115%; text-decoration: none; text-underline: none;">www.kadikoyterminal.com</span></a><span style="font-family: "Arial","sans-serif"; line-height: 115%;"><o:p></o:p></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "Arial","sans-serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 100%;"><br /></span></div>
kukla 34http://www.blogger.com/profile/07938508939572945815noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3508924669737376427.post-10215313017178668462015-01-13T03:42:00.001-08:002017-01-30T22:31:41.916-08:00BİR ÖLÜNÜN İLK GÜNÜ ‘ÖLDÜN, DUYDUN MU?’<div class="MsoNormal">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjNM3qQWgsYZjxpsMN75aHyYdSkxC1MenojejM_kLpxr0YT66Vb4y0M9ggqRJA7D0lCNDzbGs0Ohx7jig6mZKLzehe_t8CRudxuOlH9rgIqeIDI9DdyjwB9MsA2mhiF6V0rXM-ZokF2pUc/s1600/IMG_9947.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjNM3qQWgsYZjxpsMN75aHyYdSkxC1MenojejM_kLpxr0YT66Vb4y0M9ggqRJA7D0lCNDzbGs0Ohx7jig6mZKLzehe_t8CRudxuOlH9rgIqeIDI9DdyjwB9MsA2mhiF6V0rXM-ZokF2pUc/s1600/IMG_9947.jpg" height="400" width="253" /></a></div>
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; line-height: 115%;">OYUN; İNTİHAR EDEN BİR ADAMIN KENDİNİ HİÇ
BİLMEDİĞİ TUHAF BİR YERDE UYANMASIYLABAŞLIYOR VE İNTİHAR EDENİN ÖZELİNDE
KORKULARIMIZI, ZAAFLARIMIZI, YARGILARIMIZI VE KIRILMA NOKTALARIMIZI SORGULUYOR.</span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; line-height: 115%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Altıdan Sonra Tiyatro, 2006 yılı
Vasıf Öngören Özel Ödülü’nü kazandığı ‘Öldün,
Duydun mu?’ adlı oyunla Kumbaracı 50’de tiyatro severlerle buluşmaya devam
ediyor. 4 yıllık bir aradan sonra yeni
bir kadro ve yeni bir sahne düzenlemesi ile tekrar oyun programına alınan çalışma,
2013 Ekim ayından bu yana izleyiciler tarafından yoğun bir ilgiyle karşılanıyor. </span></div>
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Yiğit Sertdemir’in yazıp yönettiği
oyunda Tomris İncer, Gülhan Kadim, Erkan Kortan rol alıyor.
</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span>
<br />
<div class="MsoNormal">
</div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></b>
<b><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">ÖLÜMLE RANDEVU<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; line-height: 115%;">Ölüm ve yaşam, inanmak ve reddetmek gibi iki temel mesele
üzerine kurulu oyun; intihar eden bir adamın kendini hiç bilmediği tuhaf bir
yerde, başına kadar beyazlıklara gömülü, hareket edemez şekilde bulmasıyla
başlıyor ve intihar edenin özelinde korkularımızı, zaaflarımızı, yargılarımızı
ve kırılma noktalarımızı sorguluyor:<b><o:p></o:p></b></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; line-height: 115%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; line-height: 115%;">Hata yapmaktan mı daha çok korkuyoruz yoksa
hatalarımızla yüzleşmekten mi? Yargılarımız oluşturan şeyler fikirlerimiz mi,
korkularımız mı? Nelere inanıyoruz, neleri reddediyoruz? Sevmek nedir biliyor muyuz? Ölümü düşündüğümüz
kadar nasıl ve neden yaşadığımızı düşünüyor muyuz? vb<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; line-height: 115%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; line-height: 115%;">VARLIK
İÇİNDE DARLIK<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; line-height: 115%;">Oyun, genel anlamda varlık üzerine tartışma
yaratmakla beraber ayrı ayrı irdelenebilecek pek çok meseleye ise yüzeysel bir
temasta bulunuyor. İntihar edenin anne ve babasıyla kurduğu sadakat- sevgi -nefret
ilişkisinin nedenleri derinlemesine sorgulanmıyor; sadece bir olay üzerinden
çocuğun hem anne hem babasıyla olan ilişkisi konumlandırılıyor. Yine intihar
eden adamın sevgilisi ile ayrılmasına neden olan tartışma bölümü, bir son damla
olarak ele alınsa dahi, doyurucu değil, diyaloglar çok yüzeysel; tartışma fazlasıyla
didaktik kalıyor. Ayrıca oyunun sürpriz finali adeta sihirli bir değnek gibi
düşünülmüş; canınızı sıkan bütün
çelişkileri bir anda çözmek mümkün, ancak tatmin edici değil. Bununla beraber
oyunun inişli çıkışlı gerilimi, atmosferi, oyun kişileri, anlatı bölümleri ve dil
oyunları gayet başarılı. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; line-height: 115%;"><br /></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjq39VZ85-DM3iaZCzAq18r5CVTUPU4uZpYjbIz0O3v1yUnG_ZmwM-c9iSbCilRO0x1-PEIK1NooxxWphFSt509ka1L0wPgzLyMHMQphDuUCI74OmSdlWAxOoyKvUXIBGBLluhsfr2TukM/s1600/IMG_0638.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjq39VZ85-DM3iaZCzAq18r5CVTUPU4uZpYjbIz0O3v1yUnG_ZmwM-c9iSbCilRO0x1-PEIK1NooxxWphFSt509ka1L0wPgzLyMHMQphDuUCI74OmSdlWAxOoyKvUXIBGBLluhsfr2TukM/s1600/IMG_0638.jpg" height="266" width="400" /></span></a></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; line-height: 115%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; line-height: 115%;">SAHNE
BÜYÜSÜ</span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; line-height: 115%;">Sahne düzenlemesi ise oyunun en önemli ilizyonu;
salona adımınızı atar atmaz farklı bir boyuta girdiğinizi hissediyorsunuz. Araf
olarak düşünülen uzam; dekor, kostüm ve ışık tasarımı izleyiciyi bambaşka bir
yere götürüyor. Belki de bu nedenle final sahnesi seyirci üzerinde öngörülen
şaşırtıcı etkiyi fazlasıyla yaratabiliyor. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; line-height: 115%;"><br /></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiS9qyVxRJuhhzIZFE1A6vVqZi9a8HUKVzQ7MZB7Re6zldokc0bx5ajaHTEu7tfZPAciRA1gaDTUxArXnA2s91Slrt-EjDmr587s75lu982ZWzCy4hEcpc-onxC-i4AKuvJA30CttXZRxk/s1600/IMG_0431.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiS9qyVxRJuhhzIZFE1A6vVqZi9a8HUKVzQ7MZB7Re6zldokc0bx5ajaHTEu7tfZPAciRA1gaDTUxArXnA2s91Slrt-EjDmr587s75lu982ZWzCy4hEcpc-onxC-i4AKuvJA30CttXZRxk/s1600/IMG_0431.jpg" height="270" width="400" /></span></a></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; line-height: 115%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; line-height: 115%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; line-height: 115%;">Aynı şekilde Tomris İncer, Gülhan Kadim ve Erkan
Kortan için de oyunculuklarıyla bir sahne ilizyonu yarattıklarını söylemek
mümkün. Üçü de oyunu harikulade şekilde yorumluyor.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; line-height: 115%;">Hala bir Yiğit Sertdemir oyunu izlemediyseniz, Altıdan
Sonra Tiyatroyu bilmiyorsanız ve Kumbaracı 50’ye yolunuz düşmediyse kendinize
bir fırsat yaratın ve bu oyunu izleyin, hoşça vakit geçireceğinizi temin
edebilirim. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; line-height: 115%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><b><span style="line-height: 115%;">Adres :</span></b><span style="line-height: 115%;"> </span>Kumbaracı Yokuşu No:50 Kat: 2
Beyoğlu<span style="line-height: 115%;"> </span></span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><b>İletişim:</b>
<a href="tel:%28212%29%20243%2050%2051" target="_blank"><span style="color: windowtext; font-family: "Times New Roman","serif"; text-decoration: none; text-underline: none;">(212) 243 50 51</span></a> (Pazar hariç her gün: 16:00 – 20:30)<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span>
<br />
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; line-height: 115%;">Yazan – Yöneten :</span></b><span style="line-height: 115%;"><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"> Yiğit Sertdemir<br />
<b>Oynayanlar :</b> Tomris İncer, Erkan Kortan – Yiğit Sertdemir,
Gülhan Kadim<br />
<b>Dekor Tasarımı :</b> Yiğit Sertdemir<br />
<b>Kostüm Tasarımı :</b> Gamze Kuş<br />
<b>Işık Tasarımı :</b> Erhan Yürük</span><span style="font-family: Times New Roman, serif; font-size: 12pt;"><o:p></o:p></span></span></div>
kukla 34http://www.blogger.com/profile/07938508939572945815noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3508924669737376427.post-8129340444028672662015-01-13T02:56:00.000-08:002017-01-30T22:31:41.946-08:00Sıfır Beden<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhsYMRDi606brARXFOPsVbp2bXZ6mhwYRCENK4aeNH3zwOTGAW4AhUzrxG7I1Tw9F4fa1e16ikRT4qQzKxCMc-Q09Bn5gSgdNJi7z-YZbhFPbzcw69y880I8GpiMvILETObisR0DRcti7Y/s1600/unnamed.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhsYMRDi606brARXFOPsVbp2bXZ6mhwYRCENK4aeNH3zwOTGAW4AhUzrxG7I1Tw9F4fa1e16ikRT4qQzKxCMc-Q09Bn5gSgdNJi7z-YZbhFPbzcw69y880I8GpiMvILETObisR0DRcti7Y/s1600/unnamed.jpg" height="320" width="224" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<span class="apple-converted-space">GÜZELLİK NEDİR? NASIL BELİRLENİR? KİM GÜZELDİR, KİM
DEĞİLDİR? GÜZEL OLMAK İÇİN NE YAPMAK GEREKİR? İŞTE HAYATIMIZI ALTÜST EDEN
SORULARDAN BİRKAÇI.</span></div>
<o:p></o:p>
<br />
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
2012- 2013 sezonunda Sinem Çubuk,
Hilal Kuvvet ve Hakan Yeni’nin öncülüğünde Aydın Üniversitesi Oyunculuk Bölümü
mezunu genç bir kadroyla kurulan Tiyatro İS<span class="apple-converted-space"> ekim
ayından bu yana “Sıfır Beden” isimli güldürü oyunuyla seyirci karşısına
çıkıyor. Hilal Kuvvet’in yazıp yönettiği oyunda Sinem Çubuk, Gözde Kısa, Melike
Koca, Alican Altun ve Ömer Balbal rol alıyor.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span class="apple-converted-space">Güzellik
nedir? Nasıl belirlenir? Kim güzeldir, kim değildir? Güzel olmak için ne yapmak
gerekir? İşte hayatımızı altüst eden sorulardan birkaçı.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
</div>
<div class="MsoNormal">
Kimin
için, ne için, neye göre olduğunu düşünmeden körü körüne bağlandığımız ideal
normlar, insanlar, bedenler; ne olduğumuzla değil ne olmamız gerektiğiyle
ilgilenen akıl hocaları, mükemmeli yakalamak adına bizi bize düşman eden altın
kurallar hayatımızı kuşatmış durumda. <o:p></o:p><br />
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span class="apple-converted-space">Her
ne kadar bütün bunların dışında bir hayat kurduğumuzu iddia etsek de mümkün
değil. Bu normlar iliklerimize kadar işlemiş. Bir düşünce, davranış ya da
yaklaşım olarak kendini ele veriyor. Belki de bu sebeple önce kendimizle sonra
da çevremizdeki insanlarla yüzleşmemiz gerekiyor. Mesela kimi beğeniyoruz, kimi
beğenmiyoruz; kimi niçin beğendiğimizin farkında mıyız? Ya da ne sebeple beğenmediğimizin?<o:p></o:p></span><br />
<span class="apple-converted-space"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span class="apple-converted-space">“Sıfır
Beden” isimli oyun bu meseleyi eğlenceli bir şekilde anlatırken kanıksadığımız
kimi yaklaşımları da büyük bir ustalıkla hicvediyor.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span class="apple-converted-space">Kilolarıyla
problemi olan Pelin’in bir gününü izlerken önce obeziteden çok obeziteye
yaklaşımın büyük bir problem yarattığını görüyoruz. Sonra kusursuz olmak
takıntısıyla kadınların ideal ama mutsuz ve renksiz hayatlar yaşadığını, karşı
cinsin beklentilerinin de güzellik takıntısıyla doğru orantılı olarak arttığını
bu nedenle kadın güzelliğinin ulaşılamaz bir ideal olduğunu fark ediyoruz.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span class="apple-converted-space"><br /></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi13mR9eq6f59dWpTCLL-VXOuEWoP4DGgFml1Zdec2kRxEt64iSZGM2H2wXwREYlYUUecExpyf9rftSSjdbB5um48MO-cUzsTEXzmIwrsGsytosA5s69bfKcyHdw5U6grkR6FZGWF78xLg/s1600/unnamed+(1).jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi13mR9eq6f59dWpTCLL-VXOuEWoP4DGgFml1Zdec2kRxEt64iSZGM2H2wXwREYlYUUecExpyf9rftSSjdbB5um48MO-cUzsTEXzmIwrsGsytosA5s69bfKcyHdw5U6grkR6FZGWF78xLg/s1600/unnamed+(1).jpg" height="266" width="400" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<span class="apple-converted-space"><span style="background: #F9FBF2; font-family: "Arial","sans-serif"; font-size: 10.5pt; line-height: 115%;"><br /></span></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span class="apple-converted-space"><b>Komediye can verenler<o:p></o:p></b></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span class="apple-converted-space">Yine
de oyunun mesaj kaygısından daha çok izleyenlerin keyifli bir zaman geçirmesini
amaçladığı şüphesiz. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span class="apple-converted-space">Oyunu
başarılı bir komediye dönüştüren ise ekibin sahne üzerindeki uyumu ve becerisi.
Birbirini tanıyan ve birlikte iş kotarmasını bilen oyuncuların sahne
performansları da ayrı ayrı görülmeye değer. Özellikle Sinem Çubuk ve Alican
Altun’un sahnede harikalar yarattığını söylemek mümkün. Bu iki oyuncunun adları
ileri zamanlarda pek çok kez duyulabilir, bizden söylemesi. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span class="apple-converted-space"><br /></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhCI6ARzI-YGIKQUCZ6Pre0X2SDNgED57VTv-7EmftpWWemOf1-EdwwiJ0kIolt0Z0lP2SgxYkum9iTtdopY6VXoNRq88BqcoMQ2pjq4SEq-1pcEjZrf10wUoLViaVXXpDRFtNgr20aqVk/s1600/unnamed+(2).jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhCI6ARzI-YGIKQUCZ6Pre0X2SDNgED57VTv-7EmftpWWemOf1-EdwwiJ0kIolt0Z0lP2SgxYkum9iTtdopY6VXoNRq88BqcoMQ2pjq4SEq-1pcEjZrf10wUoLViaVXXpDRFtNgr20aqVk/s1600/unnamed+(2).jpg" height="266" width="400" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<span class="apple-converted-space"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span class="apple-converted-space"><b>Dizi mi? Tiyatro mu?<o:p></o:p></b></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span class="apple-converted-space">Oyunun
tek açmazı ise teknik olarak bir tiyatro
metninden ziyade bir sit com dizi senaryosuna benziyor olması. Oyunun kahramanları sitcom karakterleri gibi, aralarındaki
ilişkiler ve karakter bilgileri yetersiz, oyun ilk bölümlerini kaçırdığınız bir
komedi dizisi gibi başlıyor ve bittiği zaman sonraki bölümlerin nasıl
süreceğini merak ediyorsunuz. Bu anlamda
eğlenceli bir iş ancak metin açısından sıkıntılı bir durum olduğunu
söyleyebiliriz.<o:p></o:p></span></div>
<br />
<div class="MsoNormal">
<span class="apple-converted-space">Oyun
her şeye rağmen gülüp, eğlenmek, hoşça vakit geçirmek isteyen herkesin
rahatlıkla izleyebileceği başarılı bir komedi. Mekan Artı’da izlenebilir.</span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<o:p></o:p></div>
kukla 34http://www.blogger.com/profile/07938508939572945815noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3508924669737376427.post-65558913020944307522014-01-13T03:09:00.003-08:002017-01-30T22:31:41.941-08:00BABALAR VE OĞULLAR<br />
<div class="separator" style="clear: both;">
KİŞİ NE ZAMAN “ADAM” OLUR? NASIL OLUR? KİŞİNİN “ADAM” OLMASI İÇİN NE YAPMASI GEREKİR? VB SORULARA AYNA TUTAN OYUN 3 FARKLI KİŞİNİN “ADAM” OLMA SERÜVENİNE BİZİ DE DÂHİL EDİYOR.</div>
<br />
<br />
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEirpTPaZBbvPoMz671lgnUg8Ii9MlVfJoquAn9sVgfgyZP5TNUOEYNj9fKEgpIeKqqOIPJq7smiSlfqfXqSemCJDlF-LSt612ZosFV7zyPTARXXQclCikgi7Y2atheUXBE8_t49ZWaPNhU/s1600/1459983_10151933992339177_322269851_n.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEirpTPaZBbvPoMz671lgnUg8Ii9MlVfJoquAn9sVgfgyZP5TNUOEYNj9fKEgpIeKqqOIPJq7smiSlfqfXqSemCJDlF-LSt612ZosFV7zyPTARXXQclCikgi7Y2atheUXBE8_t49ZWaPNhU/s400/1459983_10151933992339177_322269851_n.jpg" height="225" width="400" /></a><br />
<br />
<br />
“…Sadece çalışmak için yaşayan biz insanlar... Oynamayı unuttuk! Birileri bunu bize unutturdu.<br />
Şimdilerde arıyoruz... ‘Oyun’, diyoruz yaptığımıza sadece bir garip oyun! Sonra -yok canım- tiyatro işte bu, diyiveriyoruz. Şimdi biz iyi mi yapıyoruz, kötü mü bilinmez ama, arıyoruz! Arama gücümüzün hiç bitmemesini düşleyerek arıyoruz”<br />
<br />
<br />
2012 senesinden beri arayışlarına devam eden Tiyatro Fobi Şirin Öten’in yazıp yönettiği “Aile Mezarlığı” adlı oyunla Ağustos ayından bu yana İstanbullu tiyatro severlerin karşısına çıkıyor. Erdal Baran Şahin, Burak Akyol ve Mert Güçkıran rol aldığı oyun tiyatro severlerden büyük ilgi topluyor.<br />
<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgu4395oDYlGF01ZKasA1PKTGHwWPepEk1w8gVjT4iE8-bMH9aW911zMneL6zhwnJatwlwTewYmE9jvJ5ab_Cnw3LqppFvJr_if5DeJqv7FuN40qXLQvp5lX7B3OOYbq6mZdHPhaVq2TQQ/s1600/1000223_10151834612739177_1538041503_n.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgu4395oDYlGF01ZKasA1PKTGHwWPepEk1w8gVjT4iE8-bMH9aW911zMneL6zhwnJatwlwTewYmE9jvJ5ab_Cnw3LqppFvJr_if5DeJqv7FuN40qXLQvp5lX7B3OOYbq6mZdHPhaVq2TQQ/s320/1000223_10151834612739177_1538041503_n.jpg" height="213" width="320" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
“ATA” SPORUMUZ FUTBOL<br />
<br />
Babasının kaybıyla içine kapanan Emre’yi konuşturarak açabilmek için en yakın arkadaşları Fırat ve Görkem evlerine misafir ettikleri Emre’ye mütevazı bir çilingir sofrası hazırlarlar. Ardı ardına gelen içkiler sadece Emre’nin değil, Fırat ve Görkem’in de gerek babalarıyla gerek kendileriyle yüzleşmesini sağlar. Ancak bu yüzleşme üç arkadaş için de umulduğu gibi sonuçlanmaz. <br />
<br />
3 Erkek arasında gelişen diyalogu, gerilimi ve hesaplaşmayı erkek muhabbetinin ayrılmaz bir parçası olan futbol göstergeleriyle anlatan oyunda, başarı kazanmak için rakibinizi çalımlamak, erkek olabilmek için ise gol atarak babanızı sahaya gömmek zorundasınız. Çünkü “adam olabilmek”(!) için tıpkı futbolda olduğu gibi oyunu kuralına göre oynamalısınız. Aksi takdirde oyun dışında kalabilirsiniz. <br />
<div class="MsoNormal">
<span style="color: #333333; font-family: "Times New Roman","serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 115%; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;"><br /></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiRiFtREUdJCwTcpOKU6HAmrJtYxwJ_mQGJ4kKwD-aNFstWEe1rgDpWDhQhjhYDhoPwtM0JV2l0gZPv5pJlaWKJcvqL2XZFDSphWwoZztfH4DiSiGwpX8_ufCaYxK857ySjTkBY0-rN_lw/s1600/738416_476714665775668_73293977_o.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiRiFtREUdJCwTcpOKU6HAmrJtYxwJ_mQGJ4kKwD-aNFstWEe1rgDpWDhQhjhYDhoPwtM0JV2l0gZPv5pJlaWKJcvqL2XZFDSphWwoZztfH4DiSiGwpX8_ufCaYxK857ySjTkBY0-rN_lw/s320/738416_476714665775668_73293977_o.jpg" height="178" width="320" /></a></div>
<br />
ERKEK OLMAK YA DA OLAMAMAK<br />
<br />
Kişi ne zaman “adam” olur? Nasıl olur? Kişinin “adam” olması için ne yapması gerekir? Kendi kararlarını alması, kimseye biat etmemesi “adam” olabilmek için yeterli midir? vb sorulara ayna tutan oyun 3 farklı kişinin “adam” olma serüvenine bizi de dahil ediyor. Baba-oğul çatışmalarını aşabilmeyi “adam” olabilmenin eşiğine koyan oyun, toplumsal koşullanmaların belirlediği rollere ve kalıplara girmeden davranmayı ise kişinin “adam”a dönüşebilmesi olarak değerlendiriyor. Oyun sağlam kurgusu ve başarılı diyaloglarıyla izleyenleri etkisi altına almayı başarıyor.<br />
<br />
Erdal Baran Şahin, Burak Akyol ve Mert Güçkıran’ın bir ev ortamı doğallığıyla sergiledikleri samimi ve başarılı oyunculukları da metni, gerilimi yüksek iyi bir atmosfer oyununa dönüştürüyor.<br />
<br />
Ancak oyunun sürprizli diyebileceğimiz finali; tiyatromuz için özgün sayılabilecek baba-oğul çatışmasını, az çok gölgede bırakıyor ve oyunun ana odağını dağıtıyor. <br />
<br />
Erkek olmak ya da olamamak üzerine pek çok şeyin söylendiği oyun Kara Kutu Sahnede izlenebilir.<br />
<br />
Yazan-yöneten: Şirin Öten <br />
Oyuncular: Burak Akyol, Mert Güçkıran, Erdal Baran Şahin <br />
Reji: İzzet Otru, Pınar Saatçi <br />
Vokal: Burak Güreş <br />
Kayıt: Sedat Akdemir <br />
Video-tanıtım: Resul Karaca, Şükrü Özçelikkukla 34http://www.blogger.com/profile/07938508939572945815noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3508924669737376427.post-29608081730617810192014-01-13T03:00:00.001-08:002017-01-30T22:31:41.923-08:00Kapıların Dışında<div style="margin-bottom: 0cm;">
<br />
<br />
WOLFGANG BORCHERT'İN 26 YAŞINDA
YAZDIĞI VE ÖLÜMÜNDEN BİR GÜN SONRA SAHNELENEN OYUN; YIKICI,
ZORLAYICI, SERT, İÇ ACITICI OLDUĞU KADAR ŞİİRSEL VE DIŞAVURUMCU
BİR METİN AYNI ZAMANDA.</div>
<div style="margin-bottom: 0cm;">
<br /></div>
<div style="margin-bottom: 0cm;">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjrcNNdT5CJRl9t1Btc45q_JILwLgNZucuwymnCaSPh6GfjbiXFiEcgEKNx6XkOFzQUD9pmFtaj-0ceA_BIPkSC2mksDel46SbKJx_JRnOhP7psBxb-vJ2TN1Edgx_tqg5GSTizawETWTk/s1600/AF%C4%B0%C5%9E+-+k.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjrcNNdT5CJRl9t1Btc45q_JILwLgNZucuwymnCaSPh6GfjbiXFiEcgEKNx6XkOFzQUD9pmFtaj-0ceA_BIPkSC2mksDel46SbKJx_JRnOhP7psBxb-vJ2TN1Edgx_tqg5GSTizawETWTk/s320/AF%C4%B0%C5%9E+-+k.jpg" width="225" /></a></div>
<br />
Çalışmalarına 2012 yılının
ikinci yarısında başlayan Yolcu Tiyatro, Mart ayından bu yana
Wolfgang Borchert’in “Kapıların Dışında” isimli oyununu
sahneliyor.<br />
<br /></div>
<div style="margin-bottom: 0cm;">
1946 yılında yıkım edebiyatının
öncülerinden, Nasyonal Sosyalizm ve savaş karşıtı görüşlere
sahip Wolfgang Borchert tarafından 1 hafta gibi kısa bir sürede
kaleme alınan ve yazarı tarafından “ hiçbir tiyatronun oynamak,
hiçbir seyircinin görmek istemediği eser” olarak nitelendirilen
oyun; ikinci dünya savaşı sonrasında Almanya’ya, evine, dönen
Çavuş Beckman'ın kendi ülkesinde, kendi şehrinde istenmeyen bir
yabancı gibi karşılanmasını, rahatsızlık yaratmasını ve
alelade bir dilenci gibi görmezden gelinerek "Kapıların
Dışında" bırakılmasını konu alıyor.<br />
<br /></div>
<div style="margin-bottom: 0cm;">
Cenk Dost VERDİ, Müzeyyen DURGUN,
Yasemin ERTORUN ve Ersin Umut GÜLER rol aldığı oyunun
yönetmenliğini ise Ersin Umut GÜLER üstleniyor.</div>
<div style="margin-bottom: 0cm;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEglwUgmW6jztw_437VFI_-gtxQBnFMA2hN-joE-rIRI5nigZxP5Ck8vvh-CSmtM6aJK5jcOuMZFDzj29BoVX05qLgRZXgN7rIev-2sjacMzXkaHvQppFvCdRHdiiuAFA3hKPdWblKwEQ8A/s1600/IMG_3635.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="212" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEglwUgmW6jztw_437VFI_-gtxQBnFMA2hN-joE-rIRI5nigZxP5Ck8vvh-CSmtM6aJK5jcOuMZFDzj29BoVX05qLgRZXgN7rIev-2sjacMzXkaHvQppFvCdRHdiiuAFA3hKPdWblKwEQ8A/s320/IMG_3635.jpg" width="320" /></a></div>
<div style="margin-bottom: 0cm;">
<b>Bir Savaşın Toplumsal Anatomisi</b></div>
<div style="margin-bottom: 0cm;">
Nazi Almanya'sının zorla asker ettiği
ve cepheye savaşmaya gönderdiği Wolfgang Borchert'in gerek savaş
sırasında gerek savaştan sonra yaşadığı yıkımı yansıtan ve
faşist sistemi sorgulamak yerine geçmişini reddeden Alman
toplumunu eleştiren oyun; savaşların, insanlar ve toplumlar
üzerinde yarattığı travmaları çarpıcı bir üslupla anlatıyor:
</div>
<div style="margin-bottom: 0cm;">
Çavuş Beckman'ı "Eş"i
içeri kabul etmiyor, "Elbe Nehri" dışarı atıyor,
"Umut"u terk ediyor, "Ölüm" dahi yanına
yaklaşmak istemiyor. Beckman lanetiyle birlikte ortada kalıyor.
Onu yalnız bırakmayan tek kişi ise sakat kalmasına sebebiyet
verdiği tek bacaklı askerin hayaleti oluyor. Beckman'ın
gözlüğü,kıyafetleri ve ilginç saç traşı savaşı unutan
hatta hiç yaşanmamış gibi bir daha bağlantı kurmak istemeyen
insanlar için garip ve aptalca bir görüntüden başka hiçbir
anlam ifade etmiyor.</div>
<div style="margin-bottom: 0cm;">
Wolfgang Borchert'in 26 yaşında
yazdığı ve ölümünden bir gün sonra sahnelenen oyun; yıkıcı,
zorlayıcı, sert, iç acıtıcı olduğu kadar şiirsel ve
dışavurumcu bir metin aynı zamanda.</div>
<div style="margin-bottom: 0cm;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj0nAwrAC71gxhjPZs9xigx30cVKXtQmO3lpSVPLyoGjqg212-4mMEtbaFefaCMefNlWDL0tD8tRlIFtdBmqilqWm02Dh5FHXl3bk_l2YRV6j8doHCk1YlBoGv7cmtefPFPtA79WimK-T4/s1600/IMG_3790.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="213" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj0nAwrAC71gxhjPZs9xigx30cVKXtQmO3lpSVPLyoGjqg212-4mMEtbaFefaCMefNlWDL0tD8tRlIFtdBmqilqWm02Dh5FHXl3bk_l2YRV6j8doHCk1YlBoGv7cmtefPFPtA79WimK-T4/s320/IMG_3790.jpg" width="320" /></a></div>
<div style="margin-bottom: 0cm;">
<br /></div>
<div style="margin-bottom: 0cm;">
<b>Digital Tiyatro </b>
</div>
<div style="margin-bottom: 0cm;">
Yolcu Tiyatrosu da oyunun özellikle
dışavurumcu yapısına uygun bir reji anlayışıyla, 3D mapping
teknolojisini kullanmış ve animasyonlarla gerçek oyuncuların iç
içe geçtiği oyunda, dijital teknoloji bir fon olarak değil,
oyunun bir parçası olarak düşünülmüş. Prodüksiyonda tüm
görüntüler stüdyoda oyun ile eş zamanlı alınarak çekilmiş,
çekimlerde oyun defalarca baştan sona oynanmış. Başta oyunun
yönetmeni Umut Ersin Güler olmak üzere her oyuncu sahnede ve
perdede farklı bir rol üstlenmiş.
</div>
<div style="margin-bottom: 0cm;">
Ekip ayrıca metnin oldukça uzun olan
bölümlerini kısaltarak, tekrar yerlerini de atarak oyunu daha
yalın ve akıcı bir hale getirmiş. Gerek oyunun sadeleştirilecek
şekilde kısaltılması, gerek grotesk unsurların oyunda
animasyonlar aracılığıyla yansıtılması, gerek oyuncu uyumu ve
başarısı oyunu rahatlıkla izlenebilir nitelikli bir çalışmaya
dönüştürmüş.
</div>
<div style="margin-bottom: 0cm;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiq4GaccY2tg2c7OKKQjzaae98VygEgpCjPt8meVuN_VQ2qAKOkAmXgin_f1DUPRi79zc0uxm4x0LeOQJs0FXjSO4iSECK2ixs0XwwYZvLOAhfeUaZFv8TXbCfXNVRSFFiR_uFo5Xvw1ZI/s1600/IMG_4151.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="213" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiq4GaccY2tg2c7OKKQjzaae98VygEgpCjPt8meVuN_VQ2qAKOkAmXgin_f1DUPRi79zc0uxm4x0LeOQJs0FXjSO4iSECK2ixs0XwwYZvLOAhfeUaZFv8TXbCfXNVRSFFiR_uFo5Xvw1ZI/s320/IMG_4151.jpg" width="320" /></a></div>
<div style="margin-bottom: 0cm;">
<br /></div>
<div style="margin-bottom: 0cm;">
<b>Savaş savaş için midir yoksa
toplum için mi?</b></div>
<div style="margin-bottom: 0cm;">
Ancak ekip, oyunu 2.Dünya Savaşı
sonrası Almanya'sından çıkartarak, belirsiz bir yer ve zamana
taşımış. Bu seçim oyunun temasını güçlendiren bir yorumdan
ziyade yüzeysel kalan bir savaş eleştirisi olmuş. Çünkü oyuna
asıl derinlik katan düşüncenin Faşist sistemin yıkıldığı
bir ülkede faşizme boyun eğenlerin geçmişiyle yüzleşmesi
olduğunu öngörecek olursak, olayın Almanya'da geçmiyor olsa
bile, farklı bir güncellemeyle sahneye taşınması oyuna başka
bir zenginlik katabilirdi elbette.
</div>
<br />
<div style="margin-bottom: 0cm;">
Adını, oyuncularının yolculuk
halinde olmayı sevmeleri ve hem felsefî hem sanatsal anlamda
devingen olmak istemelerinden alan ekibin hazırladığı oyun;
İstanbullu tiyatroseverler tarafından Beşiktaş Afife Jale Tiyatrosu'nda izlenebilir. </div>
kukla 34http://www.blogger.com/profile/07938508939572945815noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3508924669737376427.post-53651876766324640242012-07-24T12:56:00.001-07:002013-04-03T02:08:18.670-07:00Mut-lu-yum! Mut-lu-sun! Mut-lu-mu?<br />
<div class="MsoNormal">
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="font-size: 14pt;"><br /></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Oyuncu-seyirci arasındaki korku duvarını yıkarak yeni bir
tiyatro düzlemi yaratan ve her bir oyununu seyircisiyle beraber oynamayı
amaçlayan Tiyatro Fobi ilk oyunları “MUT”la her yaştan ve kesimden insanı
“oyun”a davet ediyor…</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg5EJdhixZMXMFPtgXfQBDYx1zrH9pKGgltMgM5oZY7uNrhoZEj_gdxfAQ8STcN_vh6AAJ4amhP1sj88BY4Wdggs1lqOwMGgJu6a7hUuHr3E-ci8uoL_KiDZlymHRgp0-kfB1oqvXLZeZM/s1600/0067928e-fa68-4f77-956e-7ecd643921b1_afis_big.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg5EJdhixZMXMFPtgXfQBDYx1zrH9pKGgltMgM5oZY7uNrhoZEj_gdxfAQ8STcN_vh6AAJ4amhP1sj88BY4Wdggs1lqOwMGgJu6a7hUuHr3E-ci8uoL_KiDZlymHRgp0-kfB1oqvXLZeZM/s320/0067928e-fa68-4f77-956e-7ecd643921b1_afis_big.jpg" width="320" /></a></div>
<br />
Erdal Baran Şahin ve Şirin Öten’in birlikte kurduğu Tiyatro
Fobi seyirci-oyuncu arasındaki eş zamanlı etkileşimi kullanarak, kanavasını birlikte oluşturdukları “MUT” adlı
oyunla seyircileri tamamlayıcı bir oyun unsuruna dönüştürüyor. <br />
<br />
Mut; önüne ve sonuna ek alabilen bir kelime kökü ancak
literatürde ölü kök olarak geçiyor. Bu kelimeden mutlu, mutsuz, umut, ümit gibi
bir çok kelime türüyor. Bu anlamda oyunun nasıl ilerleyeceği türetilerek nasıl
bir kelimeye dönüşeceği seyircilerin genel tutumuyla belirleniyor.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Oyunun tebeşirlerle çizilerek yaratılan iki boyutlu
dünyasında, Duru ve Can isimli dar gelirli çiftin hikayesi her oyunda yeni
öneri ve tartışmalara açılıyor; Duru, Can ve seyirciler samimiyetle
aralarındaki sorunları çözmeye farklı pencerelerden bakarak birbirlerini
anlamaya çalışıyorlar. Fakat bunu pek çok zaman başaramıyorlar yine de
ellerindeki tebeşirlerle yeni olasılıkları çiziyor ve deniyorlar. Denemekten
korkmuyorlar. Çünkü “MUT”un resmini çizmek için sahnedeler. Duru ve Can tebeşirleri
kadar var olan içimizden kişiler…</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Oyunun açık biçim yapısı kadar alanı çerçeveleyen tebeşir
çizimi sahne ve mizansenler de oyunsuluğu başarılı bir şekilde yansıtıyor.
Erdal Baran Şahin Şirin Öten ikilisi bize oyunda kullandıkları tebeşirlerle
adeta seksek tadında bir oyun sunuyor. Oyuncular ve seyirciler ellerindeki
tebeşirlerle her oyunda bambaşka sahne düzlemleri çiziyor ve oyuncuları sınırlarını
tebeşirlerin belirlediği bir sahne düzleminde oynamaya zorluyor. Ama
tebeşirlerle çizilen sınırlar kısıtlayıcı olmaktan çok oyuncu ve seyirci için
uçsuz bucaksız bir sahne alanı yaratıyor. Sihirli bir tebeşir etkisiyle hem
sahne gerçekliği hem de oyuncu-seyirci ayrımı kırılıyor tiyatro herkesin içine
girebileceği bir oyun alanına dönüşüyor.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgCDRc2lBlpTnOUAF9ndErxQ78KywUTzRIYgwV5znMDMsXo3rb5SSPy_DAtxzEfJnt1ezeTCSCGMn6axJ6PM3zPNoXyXbK9VIPBCdDXZ2kPLZshos_q36xOiueWu-EJybTT9NrLq7rNhB0/s1600/tiyatro-fobi1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="315" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgCDRc2lBlpTnOUAF9ndErxQ78KywUTzRIYgwV5znMDMsXo3rb5SSPy_DAtxzEfJnt1ezeTCSCGMn6axJ6PM3zPNoXyXbK9VIPBCdDXZ2kPLZshos_q36xOiueWu-EJybTT9NrLq7rNhB0/s400/tiyatro-fobi1.jpg" width="400" /></a></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
İki boyutlu hayatların 3 boyutlu hayallerini seyircilerin
bulunduğu dördüncü boyuta taşıyarak çok boyutlu bir oyun gerçekleştiren Tiyatro
Fobi, seyircisini zorlamadan oyunun içine dahil ettiği gibi oyun kişilerini de
seyircilerin oyun, eylem ve önerilerine içtenlikle ortak ediyor. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Erdal Baran Şahin – Şirin Öten ikilisinin yazıp oynadığı,
Duygu Çelik’in yazmak ve oynamak arasına girerek yönettiği “MUT” adlı oyun Ti Performans’ta görülebilir.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Kanava/Oynayan: Erdal Baran Şahin – .Şirin Öten</div>
<div class="MsoNormal">
Arada Kalan: Duygu Çelik</div>
<div class="MsoNormal">
Telefon: 0542 492 75 41 – 0505 461 84 95 Mail:
tiyatrofobi@gmail.com</div>
<div class="MsoNormal">
Yer: Ti Performans (Cep Sahne) Katip Çelebi Mah. Tel Sok. No
: 4/2 Beyoğlu – İSTANBUL</div>
<div class="MsoNormal">
27 Nisan 2012 Cuma Saat: 20:30-22:00</div>kukla 34http://www.blogger.com/profile/07938508939572945815noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3508924669737376427.post-81277958214513132212012-07-24T12:40:00.002-07:002013-04-03T02:08:02.376-07:00Hakikatini arayan bir oyun- “Hakiki Gala”<br />
<br />
Çağdaş ve geleneksel öğeleri birbirine karıştırarak hem “tiyatronun
tiyatrosu”nu yapan, hem de günümüze özgü oyunsu bir anlatı tiyatrosu yaratan
Tiyatrotem “Hakiki Gala” adlı oyunuyla sezona devam ediyor.<br />
<br />
Yönetmenliğini Çetin Sarıkartal’ın yaptığı oyunun metni Ayşe Bayramoğlu’na,
sahne tasarımı Zekiye Sarıkartal’a, görsel iletişim tasarımı ise Behiç
Alp Aytekin’e ait; tek perdelik bir komedi olan oyunda Ayşe Selen ve
Şehsuvar Aktaş oynuyor.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiy6WzZeHPpMUE889s76DNAl0bphKxnWj9CPeCdQ_amrbiyQkGEIuNC7soenebeWfsqn1DvRSXj6XSnURREfAFATuTK1c79wrCJWAWbw5KiU6IwyXE8LANfcFPsHJSHkvsvq61vhX4Nf8s/s1600/hgala.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="266" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiy6WzZeHPpMUE889s76DNAl0bphKxnWj9CPeCdQ_amrbiyQkGEIuNC7soenebeWfsqn1DvRSXj6XSnURREfAFATuTK1c79wrCJWAWbw5KiU6IwyXE8LANfcFPsHJSHkvsvq61vhX4Nf8s/s400/hgala.jpg" width="400" /></a></div>
<br />
Gelin olmak isteyen yabancılar, ucuza ya da pahalıya yapılan ama hiç
beğenilmeyen yemekler, hem pop hem star hem “ala” hem “turca” olmak adına
çocuklukları hoyratça ellerinden alınmış çocuklar, kendini helâk ederek
dans edenler, yeteneğine güvenenler vb günümüzün rating yapan ve çok
tartışılan televizyon programları, 3.sayfa haberleri, kısaca insanların
varlıklarını görünür kılabilmek için kendilerini feda ettikleri toplumsal bir
şizofreniyi konu alan oyun, TV
programları ile yaratılan yeni ”gerçek” ve “gerçeklik” algısını da bir paradoksa
dönüştürerek “hakiki” bir sistem eleştirisi getiriyor.<br />
<br />
Oyunun kahramanları Müesser Hanım ve Lûtfi Bey’e bir kereliğine de
olsa sahneye çıkma ve kendilerini gösterme şansı veriliyor; ancak
ömürlerini onca zaman boyunca birbirlerinden habersiz geçirmiş Müesser ve Lûtfi
için ortak bir sahne dili tutturmak, anlaşmak zorlu bir
serüvenden geçmelerini gerektiriyor. Oyunu defalarca baştan alıyor,
defalarca tökezliyorlar; hayallerinden asla vazgeçmiyorlar. Fakat ne Müesser
Hanım ne de Lûtfi Bey tiyatro ile arzu ettikleri hakiki başarıya ulaşamıyorlar.
Tiyatronun kurgusallığı daha en baştan onların gerçekliğini kırıyor ve
anlattıkları kurmaca bir gerçekliğin parodisine dönüşüyor. Müesser Hanım ve
Lûtfi Bey’in seyirciyi bulundukları duruma inandırma çabası ve yaşadıkları
üzerine yaptıkları itiraflar da bir süre sonra gerçeklik yanılsaması yaratacağı
yerde kurguyu daha çok derinleştiriyor ve seyirciyle oyun kişileri arasındaki
mesafeyi kat be kat arttırıyor.<br />
<br />
Sahne üzerindeki bir sandalyenin hem gerçeğin kendisi hem de gerçeğin
temsili olması gibi Müesser Hanım ile Lûtfi Bey’in gerçek kişiler mi yoksa
gerçeğin temsili oyun kişileri mi olduğunu “hakiki” kavramıyla bir paradoksa
dönüştüren oyun, tiyatrodaki gerçeklik yaklaşımına da göndermede
bulunuyor.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjEpj2KVzJxavSh-Y33vkr5AKaCkRDtCf4Z-vhE2nkjfGXoLnJRXO5dquX70BbnuO5H_XEvRMYJfChYssq3bVsG0Gy3mBfwYxGTL_TtPAQwYsx6DXWfXQ810IXMet0AaF3Az7OEq3xs6A8/s1600/TEMM4.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="266" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjEpj2KVzJxavSh-Y33vkr5AKaCkRDtCf4Z-vhE2nkjfGXoLnJRXO5dquX70BbnuO5H_XEvRMYJfChYssq3bVsG0Gy3mBfwYxGTL_TtPAQwYsx6DXWfXQ810IXMet0AaF3Az7OEq3xs6A8/s400/TEMM4.jpg" width="400" /></a></div>
<br />
Oyun; dekor, kostüm ve aksesuar seçimiyle de adeta bir karnaval havası yaratıyor:
Sahnenin dört tarafında yapma çiçeklerle süslenmiş ışık ayakları, arka kısımda iki perdeli geniş bir pencere,
onun arkasında yanardöner bir küre, sahne önünde bir masa ve 2 sandalye alışılagelmiş
gerçeklik duygusunu uzaklaştırıyor, oyuna temsili bir yapı veriyor. Müesser
Hanım ile Lûtfi Bey’in abartılı sahne kostümleri de bu etkiyi pekiştiriyor.<br />
<br />
“Hakiki Gala” sıradan insanın oyuncuya dönüştüğü yerde, oyuncunun rol ile
kişiliği arasındaki ilişkiyi nasıl ve nerede kuracağını sorguladığı gibi
herkesin rol yaptığı, hayatların kurgulanmış oyunlara döndüğü, gerçekliğin
sahnelendiği bir dünyada tiyatronun statüsünü de tartışmaya açıyor. <br />
“Hakiki Gala” adlı oyun Kumbaracı 50’de izlenebilir.<br />
<br />
İletişim: Kumbaracı50 / İstiklal Caddesi, Kumbaracı Sokak, No. 5o Beyoğlu<br />
0212. 243 50 51 / 0532. 255 55 80<br />
<br />
<br />kukla 34http://www.blogger.com/profile/07938508939572945815noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3508924669737376427.post-39856068774221434552012-07-24T12:39:00.003-07:002013-04-03T02:09:04.352-07:00Geçmişinizi kaç A4’e sığdırabilirsiniz?<br />
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Repertuarını genç ve yerli yazarların oyunlarıyla oluşturan
Tiyatro Hal, kısa bir zaman önce açılışını yaptıkları yeni mekanlarında, Özer
Arslan’ın yazıp yönettiği ‘A- dört’ adlı oyunla izleyici karşısına çıkmaya devam
ediyor.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh-rQcUijGNQPaxkHFtKqDt6eqdtZqUBSSPmuLlsDgi-H9oOZvL6xqJbiUuEtus0akT63gnmul7NuBDSWewYnQuTAGRn2qhm7Mg-xNs42NpIORPB7TSQWySFKzwbe138qjFWSDOVsRj1Ck/s1600/5318719745.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="277" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh-rQcUijGNQPaxkHFtKqDt6eqdtZqUBSSPmuLlsDgi-H9oOZvL6xqJbiUuEtus0akT63gnmul7NuBDSWewYnQuTAGRn2qhm7Mg-xNs42NpIORPB7TSQWySFKzwbe138qjFWSDOVsRj1Ck/s400/5318719745.jpg" width="400" /></a></div>
<br />
6-7 Eylül Olayları, mayınlı araziler, Uğur Mumcu suikastı ve
Susurluk Kazası gibi yakın tarihimize ilişkin önemli siyasi olayları da içeren oyunun
kısaca konusu şöyle:</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;">On sayfa kağıda
sığdırılan bir hayat</b></div>
<div class="MsoNormal">
Mahmut Hoca; Baskı, korku ve yıldırma operasyonları sonucu
bir elinde bavul, bir elinde pasaport ülkesini terk etmek üzere olan bir
aydındır. Ama gidip gitmemek konusunda kararsızdır. Çünkü her şeye rağmen
ülkesine ve ideallerine bağlı birisidir ve onu gitmeye zorlayan karanlıkta
kalan bir adamdır yalnızca. Bu yüzden karar vermek için geçmişini gözden
geçirecek ve hayatına giren 5 kişiyi seçecektir; bu beş kişi bize hem
hikayelerini anlatacak, hem de Mahmut’un ne yapması gerektiğini söyleyecektir.
Fakat bu hikayeler bile karanlıkta kalan adam tarafından kontrol altına
alınmıştır; bu yüzden her bir hikaye kayda alınacak ve anlatılanlar 2 A4
kağıdını geçmeyecektir. Acaba bu beş kişi ve anlatılan hikayeler Mahmut Hoca’yı
ne yönde etkileyecektir?<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjBfkQnUjlzfnk8pGZCL2EIktTd8_yEX_t5gjp8k7lcInCPuEmEJMX9e3RY5zyEAcepBZub47kHoO-I0ArYPj-JL9Msg_ylKIjTMywO1HTbrpB1zXLD0bbSBdGfPeTFbgM0uYs4dIsOqkU/s1600/a4_007.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="266" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjBfkQnUjlzfnk8pGZCL2EIktTd8_yEX_t5gjp8k7lcInCPuEmEJMX9e3RY5zyEAcepBZub47kHoO-I0ArYPj-JL9Msg_ylKIjTMywO1HTbrpB1zXLD0bbSBdGfPeTFbgM0uYs4dIsOqkU/s400/a4_007.jpg" width="400" /></a></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
1980 sonrasında idealist, cesur ve korkusuz pek çok aydının
baskı, korku ve yıldırma politikalarıyla nasıl kontrol altına alındığını gösteren
oyun; Mahmut Hoca’nın düşünceleri,
idealleri ve yaklaşımlarıyla hayatına giren pek çok insanı değiştirip
dönüştürürken, üzerindeki politik baskılar yüzünden nasıl zayıfladığını,
tükendiğini ve oto sansüre başvurduğunu anlatıyor.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Ayrıca Mahmut Hoca oyunda gerçek bir oyun kişisi olarak
değil, temsili bir aydın karakteri olarak yer alıyor. Böylece Mahmut Hoca her hikayede farklı bir yer, zaman ve meslekte
izleyici karşısına çıkıyor: 80’li yıllar; Diyarbakır’da bir İlkokul öğretmeni, 6-7 Eylül 1955; İstanbul’da bir bahriye
teğmeni. 90’lı yıllar; Ankara’da bir gazeteci
vb.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjmeG1j4ARlT5RLEDor-c4Uu6Yw0pFdJwYDMH2oqBVOv81Qk7BG7TdNOBkuN5l_JN7WHchNfHFq3PmLY_vH8-n-_dICDR6NX0ACav6Bg5ttWf9k9Z_fdPEhNFJ-44SYcr4ULulVXb9J9uE/s1600/a4_006.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjmeG1j4ARlT5RLEDor-c4Uu6Yw0pFdJwYDMH2oqBVOv81Qk7BG7TdNOBkuN5l_JN7WHchNfHFq3PmLY_vH8-n-_dICDR6NX0ACav6Bg5ttWf9k9Z_fdPEhNFJ-44SYcr4ULulVXb9J9uE/s400/a4_006.jpg" width="231" /></a></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Sahneye zuhur edenler
ve edemeyenler</b></div>
<div class="MsoNormal">
Fakat oyunun sonlarına doğru karanlıkta kalan adamın Mahmut
Hoca’nın kardeşi olarak gerçek bir kimlik kazanması, oyuna katılması ve küçük
kızının anlattıkları oyunun temsili yapısını zayıflatıyor. Bu anlamda oyunda yapısal
bir sorun yaşanıyor. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Çünkü, dramatik olmayan gevşek oyun yapısı; zaman, mekan ve
olaylara göre sembolize edilmiş oyun kişileri ve bu oyun kişilerini betimleyen şarkılı
giriş bölümleri oyunun gerçekçi olmayan bir yapı üzerine kurulduğunu
gösteriyor.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Uygulama açısından
ise kimi zaman bir sahne şovunu kimi
zaman polis sorgusunu andıran tepe aydınlatması, yalın sahne düzeni, oyuna
eşlik eden müzik grubu, şarkılar ve oyunculuklar oldukça başarılı bir şekilde değerlendiriliyor.
</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Serkan Altıntaş, Özgür Atkın, Güney Zeki Göker, Yunus Emre
Yıldırımer, Melisa Özge Milanlıoğlu, Özer Arslan, Fırat Albayram ve Zeynep
Yazıcıoğlunun rol aldığı oyuna gitar, klarnet ve vurmalı çalgılarla Bahadır
Uygur Pars, Hivda Zizan Alp ve Berk Turancı eşlik ediyor. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Oyun, artık ne olduğunu unuttuğumuz aydın sorumluluğunu
anlatması ve aydınların kendilerine ne denli yabancılaştıklarını göstermesi
açısından dikkat çekici. ‘A- dört’ adlı oyun ‘Sahne Hal’de’ izlenebilir.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Adres: Büyükdere Cad. Eski Osmanlı Sokak No:3/A Mecidiyeköy</div>
<div class="MsoNormal">
İletişim: 0212) 274 74 78 / <a href="mailto:info@tiyatrohal.com">info@tiyatrohal.com</a></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>kukla 34http://www.blogger.com/profile/07938508939572945815noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3508924669737376427.post-70865597744687927802012-03-21T13:29:00.004-07:002013-04-03T02:09:04.357-07:00Doğum (Günü) Partisi<div style="color: white;"><span></span></div><div class="MsoNormal" style="color: white;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg_DtFOr_irZBS2OFkqKZWYKbMOlkm3wru7GVOuzHaL-6I982WeGM7d34s0mGjVst5LlCTe-DMkVa3_93oMWMaioruPrKq0nAK0j3YgUiLCDuMaSNW3Zygo5a95bIr89u0OF2Xs7kQKuhQ/s1600/IMG_7191.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg_DtFOr_irZBS2OFkqKZWYKbMOlkm3wru7GVOuzHaL-6I982WeGM7d34s0mGjVst5LlCTe-DMkVa3_93oMWMaioruPrKq0nAK0j3YgUiLCDuMaSNW3Zygo5a95bIr89u0OF2Xs7kQKuhQ/s400/IMG_7191.jpg" width="266" /></a>İngiliz Yazar Harold Pinter’in 1958 yılında yazdığı, ancak ‘malum’ nedenlerden dolayı ödenekli bir tiyatroda sahnelenmemiş olan ‘Doğum Günü Partisi’ adlı oyunu İstanbul Şehir Tiyatroları’nda ilk kez Yıldıray Şahinler tarafından sahneleniyor. </div><div class="MsoNormal" style="color: white;"><br />
</div><div class="MsoNormal" style="color: white;">Oyun, şehir tiyatrolarında ilk kez sahneleniyor olması kadar iddialı kadrosuyla da dikkat çekiyor: Sahne tasarımını Barış Dinçel‘in, kostüm tasarımını Tomris Kuzu‘nun, müziğini Selimcan Yalçın ve Barış Manisa‘nın, ışık tasarımını Murat Selçuk‘un, efekt tasarımını Ersin Aşar‘ın yaptığı oyunda; Cem Davran, Jülide Kural, Yıldıray Şahinler, Mert Tanık, Özge Borak, Bahtiyar Ergin gibi önemli isimler rol alıyor. </div><div class="MsoNormal" style="color: white;"><br />
</div><div class="MsoNormal" style="color: white;">Oyun, oynandığı her yerde büyük bir ilgiyle karşılanıyor fakat yine de izleyiciler üzerinde beklenen etkiyi yaratamıyor. Bu durum rejiyle olduğu kadar Pinter oyunlarının ülkemizde çok az oynanmasıyla da alakalı olabilir. Bu nedenle oyunu izleyecekler için Harold Pinter oyunlarıyla ilgili kısa bir bilgi vermek faydalı olacaktır: </div><div class="MsoNormal" style="color: white;"><br />
</div><div class="MsoNormal" style="color: white;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Harold Pinter Tiyatrosu</b></div><div class="MsoNormal" style="color: white;">Özgün tarzıyla 20. yüzyılın en büyük oyun yazarlarından biri olan Harold Pinter, birçok oyununda ortak semboller kullanır. Bunlardan biri ‘oda’ sembolüdür. Bu sembol kimi zaman bir oda, bahçe, ev ya da karavandır; Oda dış dünyaya karşı bir sığınaktır. İnsanlar tehlikeli buldukları hayattan kaçarak odalara sığınırlar. Odadakiler için iki türlü korku vardır; ilki bir takım davetsiz misafirlerin odalarına girip onları alıp götürme korkusu, ikincisi bulundukları yeri terk edememe korkusu. </div><div class="MsoNormal" style="color: white;"><br />
</div><div class="MsoNormal" style="color: white;">Pinter’ın eserlerinde odada yaşayanlar (içeridekiler), ne istediklerini bilemediğimiz kişilerin ya da güçlerin (dışarıdakiler) tehdidi altındadır. Bu nedenle ‘kapı’ oda gibi önemli bir semboldür. Pinter oyunlarında kapı açılması önemli bir merak ve tedirginlik sebebidir. </div><div class="MsoNormal" style="color: white;"><br />
</div><div class="MsoNormal" style="color: white;">Pinter, 20. yy. insanının kendi içine dönüşünü, bireyselleşmesini, bencilliğini, şüpheciliğini, mutsuzluğunu, güvenilmezliğini ve iletişiminden kaçışını sembolist olduğu kadar absürd bir şekilde anlatır. İnsanların hayatından tuhaf ve dehşet verici kesitleri sunar, ancak olaylar için mantıklı gerekçeler vermeyi reddeder. </div><div class="MsoNormal" style="color: white;"><br />
</div><div class="MsoNormal" style="color: white;">Pinter oyunlarında uzun sessizlikler ve bekleyişler çok önemlidir, çünkü karakterlerin söyledikleri kadar susku anlarındaki davranışları da bize pek çok şey anlatır. Bu susku anları oyunların gerilimini arttırdığı gibi karakterlerin sözleri ve davranışları arasındaki uyumsuzluğu da yalın bir şekilde yansıtır. </div><div class="MsoNormal" style="color: white;"><br />
</div><div class="separator" style="clear: both; color: white; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgECy75cEPJcpEYY2s_eMSLvqlcm-zjP6Y1oaODlMCsN0Z8Gtbpn7ri5VPXETKyM2uGzhIZSlgv5kWO_p0wNybVin423_07La9upoNwEZoHvwX8wrI483GhA53dAwg-aC6t4M6Ltglzxlo/s1600/dogumgunu_partisi2011_2.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="265" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgECy75cEPJcpEYY2s_eMSLvqlcm-zjP6Y1oaODlMCsN0Z8Gtbpn7ri5VPXETKyM2uGzhIZSlgv5kWO_p0wNybVin423_07La9upoNwEZoHvwX8wrI483GhA53dAwg-aC6t4M6Ltglzxlo/s400/dogumgunu_partisi2011_2.jpg" width="400" /></a></div><div class="MsoNormal" style="color: white;"><br />
</div><div class="MsoNormal" style="color: white;">Pinter’in oyunlarına konu ettiği kişiler sıradan insanlardır. Bu insanlar kimi zaman içerideki kimi zaman dışarıdaki olarak kazanır ya da kaybeder, ancak hiçbir zaman bulunduğu konumdan emin olamaz. </div><div class="MsoNormal" style="color: white;"><br />
</div><div class="MsoNormal" style="color: white;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Bir oda hikayesi</b></div><div class="MsoNormal" style="color: white;">Yukarıdaki açıklamalar ışığında ‘Doğum Günü Partisi’ adlı oyunun da tipik bir Pinter oyunu olduğunu söyleyebiliriz:</div><div class="MsoNormal" style="color: white;"><br />
</div><div class="MsoNormal" style="color: white;">Stanley; dış dünyadan ve sorumluluklarından kaçmak için bir pansiyona yerleşir. Kaldığı pansiyon oldukça küçük bir yerdir ve Stanley bu pansiyonun tek müşterisidir. Bu nedenle pansiyon sahibi Meg ve Petey ona çocukları gibi kol kanat gererler. Stanley bu pansiyonda huzurludur, istenildiği gibi birisi olamamıştır ama istediği gibi biri olmuştur. Fakat pansiyona gelen Goldberg ve Mccan adında iki müşteri her şeyi değiştirir. Stanley için bir doğum günü partisi ve eğlence hazırlanır. Ancak doğum günü partisinde eğlenemeyen tek kişi Stanley’dır, çünkü doğum günü değildir ve yeni gelen misafirler onu huzursuz etmektedir. Gerçekten de yeni gelen müşteriler ve bu doğum günü partisi Stanley için hiç de iyi olmayacaktır.</div><div class="MsoNormal" style="color: white;"><br />
</div><div class="MsoNormal" style="color: white;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhtlPMIqbRK5Lo82gd1x-3yCVpJG8oEQ93pw3Jvw0fcQcOloaCM1HBPnMx5DgusF3LiOH54XqBkXfRJ35RUDDBHpWYm9yDn0GhXj6JnKWDvepFIzl6zP5BvaZkcKeBwB8dl-aLBqErR7Rk/s1600/dogum-gunu-partisi-adapazari-turnesi-nde-3307922_708_o.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhtlPMIqbRK5Lo82gd1x-3yCVpJG8oEQ93pw3Jvw0fcQcOloaCM1HBPnMx5DgusF3LiOH54XqBkXfRJ35RUDDBHpWYm9yDn0GhXj6JnKWDvepFIzl6zP5BvaZkcKeBwB8dl-aLBqErR7Rk/s400/dogum-gunu-partisi-adapazari-turnesi-nde-3307922_708_o.jpg" width="282" /></a><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Oyunun karanlıkta kalan yüzü</b></div><div class="MsoNormal" style="color: white;">Bu oyunda ‘oda’, ‘kapı’ ve ‘davetsiz misafirler’ gibi belirgin sembollere yer verilmiştir. Stanley odanın içindeki kişi, yerleştiği pansiyon Stanley’i çevreleyen ‘oda’, Goldberg ve Mccan da Stanley’in hayatını altüst edecek ‘davetsiz misafirler’dir. Kapı oyundaki pek çok şeyin sembolüdür: Tehdit, beklenti, değişim, dönüşüm, doğum vb. Pansiyon bu oyunda anne ve çocuğun ortak yaşadığı ana rahminin sembolik bir anımsamasıdır. Stanley ana rahmindeki çocuk gibidir, dışarıdaki dünya ile yüzleşmek istemez, bu nedenle hem koruyucu ana rahminden çıkarılma, hem de onu terk edememe korkusu yaşar. Doğum Günü Partisi’ bu yüzden özel bir semboldür. Doğum günüyle işaret edilen Stanley’in yeniden doğumudur. Çünkü gerçekten Stanley’in doğum günü değildir, parti sadece Stanley’i dışarı çıkartmak için hazırlanmış bir oyundur ve Stanley’in dönüşümü ile başarıya ulaşılır: Stanley parti bitiminde adeta başka biri olur, Goldberg ve Mccan ile birlikte pansiyonu terk eder. Stanley’in doğumu mutlu sondan ziyade belirsiz ve kötücül bir başlangıçtır.</div><div class="MsoNormal" style="color: white;"><br />
</div><div class="MsoNormal" style="color: white;">Oldukça zengin bir alt metne sahip olan oyunun gerek konusu, gerek kullandığı semboller ve gerek oyun özellikleri dikkate alınacak olursa tipik bir Pinter oyunu olmasının yanı sıra hem absürd hem de komedi olarak bir hayli karmaşık ve katmanlı bir oyun.</div><div class="MsoNormal" style="color: white;"><br />
</div><div class="MsoNormal" style="color: white;">Ancak Yönetmen Yıldıray Şahinler, bu oyunla insanların evinden zorla alınıp götürülmesi gibi önemli bir meseleyi düze çıkartmak için oyundaki bir çok boyutu öyle ya da böyle ortadan kaldırmış. Bu nedenle Pinter oyunlarına özgü uzun sessizlikler, gizem, gerilimli bekleyiş anları, semboller, korku ve endişe durumu seyirciye geçmiyor ve oyun izleyenler için gülünçlü bir muammadan öte bişey veremiyor. Yine de usta oyuncu kadrosunun sahne üzerindeki performansı oyunu sıkılmadan izlememizi sağlıyor ve oyun bir kara komedi olarak isteneni veriyor. Özellikle de Mccan rolüyle Mert Tanık oldukça başarılı bir oyunculuk sergiliyor. </div><div class="MsoNormal" style="color: white;"><br />
</div><div class="MsoNormal" style="color: white;">Oyun Pinter’in sembolik ve derinlikli anlatım özelliklerini tam anlamıyla yansıtamıyor olsa da, hem ilk, hem bir Harold Pinter oyunu olması, hem de usta oyuncu kadrosundan keyifli bir komedi oyunu izlemek için tercih edilebilir. </div>kukla 34http://www.blogger.com/profile/07938508939572945815noreply@blogger.com0